Zaman zaman sizlerle paylaştığımız ilginç hikayelerden bir yenisi ile tekrar karşınızda olmaktan dolayı mutluyuz, gururluyuz. Sizlerle paylaşacağımız ilginç hikayemiz İstanbul’un en uzak ve kendine has ilçelerinden biri olan Esenyurt’ta geçiyor.
Söz konusu ilçe ile Beylikdüzü-Büyükçekmece-Bahçeşehir ekseninde çalışan minibüsleri bilenler bilir. Bir minibüs yolculuğundan karşılaşabileceğiniz en nadide, en sıra dışı insanlar genelde bu hatta çalışan minibüslerin yolcularıdır. Durum böyle olunca da bu minibüsleri kullanan senin, benim gibi sıradan insanların başına akıl almaz olaylar gelir. İşte bu hikayemizde kız arkadaşıyla görüşmek uğruna sıklıkla bu minibüsleri kullanmak zorunda kardeşimin hikayesi. Bizzat onun ağzından aktarıyorum yaşanan ilginç yolculuğu.
“Kız arkadaşımla buluşmak için yine minibüs kullanmam gerçeği ile yüzleştikten sonra üzerimi değişip evden çıktım. Tek dileğim sıradan, sıkıcı bir yolculuk geçirip Akbatı AVM’nin olduğu bölgeye ulaşmaktı. Ancak kader bir kez ağlarını örmüştü.
Dur kalklı bir yolculuk sonrası sıkışık minibüste kendime oturacak bir yer bulmuş, sessiz sedasız çevreyi izliyordum. Devlet hastanesinin olduğu bölgeye gelince ise kaldırımdaki kalabalık dikkatimi çekti. Bir adam ölmüşçesine yerde yatıyordu. Öğle saatleriydi ve hava gelen baharın etkisiyle oldukça sıcaktı. Yerde yatan adamın sıcaklık nedeniyle fenalaştığını ve devlet hastanesine bu kadar kısa mesafede olduğu için çevredeki insanların yardımıyla hastaneye götürüleceğini düşünüyordum. Ancak işte bir gariplik vardı. Yerde yatan adamın çevresinde toplanan dört kişi birinin yerde ölü gibi yatmasını ne denli sıradan görüyorsa; adamın başında toplanmış, sigara içip sohbet ediyordu. Ara ara yerdekini ayaklarıyla dürten topluluk, zaman zaman ise yerdeki ölü adamın üzerine kül döküyordu.
Heyecanlandığımı gören ve anladığım kadarıyla bu konuda benden çok daha tecrübeli olan bir amca kafasını az ileri uzatarak kalabalığa baktı ve “vay tayfa toplanmış yine” dedi. Anlaşılan bu bir ritüeldi. İçimdeki merak duygusunu bastırıp “peki bu adam niye yerde yatıyor?” diye sormadım amcaya. Çünkü önceki yolculuklarımdan biliyordum ki muhabbet istediğinizi zanneden bir amca yolculuk boyunca size durmaksızın çeşitli konularda açıklama yapabilir, dünya-evren-kainat-kozmos hakkında bildiğiniz her şeyi yerle bir edebilirdi.
Yaşanan tramvayı atlattıktan sonra minibüs giderek dolmaya başladı. Değil ayakta durmak, içeride nefes almak dahi güçleşmişti. Tek ayak üzerinde duranlar, “havada durdum şahitlerim var” diyenlerin hepsi bu minibüste toplanmıştı.
İnsanlar elden ele para uzatıyor, para üstü alıyordu. Derken minibüs bir anda karıştı. Biri ok gibi fırladı minibüsün kapısından. Ne olduğunu anlamak için etrafa bakınırken bir amcanın kalabalığı yararak “parramın üstüne çaldı amuğ.. god.. çocuğu” diyerek ilerlediğini gördüm. Şoföre dönüp “sakın bir yere gitme! Paramı alıp, hemen geliyorum.” Dedi ve o da minibüsten aşağı atladı. Bir minibüs dolusu insan önden kaçan para üstü hırsızını ve arkasından koşan göbekli, matadoru kovalayan bir boğayı andıran amcayı izliyordu. Herkes paralize olmuştu adeta. Yaşlılar “cık cık cık” tonunda konuşmalar içine girmişken, yaşı genç olanlar ise “yakalar-yakalayamaz” tartışmasına girmişti.
Para üstü hırsızı kara kuru zayıf bir çocuk olduğundan hızla uzaklaşırken, boğa misali burnundan soluyan amca ise her şeye rağmen inatla deparını sürdürüyordu. Aklıma ilk gelen para üstünün ne kadar çok olduğuydu.” 100 TL üzeri olmalı” düşündüm en başta. Ancak süre ilerledikçe ve amca azimle koşusunu sürdürdükçe “100 TL değil herhalde 200 TL” diye çıtayı yükselttim.
Süre ilerliyor, hırsızı kovalayan amca bir türlü minibüse dönmüyordu. “Bu naptı? Parayı EURO’yla DOLAR’la mı verdi. Bu ne koşusu?” derken kan ter içinde kalmış amca minibüse geri döndü. Girer girmez de açıklama yapma gereği duyuyormuş gibi “yagalayamadım şerefsizi. amuğ… goddumun çocuğu…gavurun dölü… haysiyetsiz pez…” diye bir dizi hakareti sürdürdükten sonra amcanın bu çabasını takdir eden bir genç amcaya yer verdi. Oturup soluklanan boğa misali amcası kısa sürede de minibüsten indi.
Ancak herkesin aklında bir soru vardı. “Bu adam kaç para verip de üstünü alamamıştı?”
Bu kez merakıma yenildim ve “müsait bir yerde ineceğim” dedikten sonra şoföre sordum.
“Ya kaptan bu para üstü çalınan dayı kaç para vermişti sana?”
Kaptan döndü ve son derece haşin şekilde “Kaç para olacak? 5 lira verdi.” dedi.
“Kolay gelsin” deyip indim.”
Günün sonunda ne yerde yatan adamın gizemi, ne de böylesine kondisyonlu bir adamın iki adım yürümemek için neden minibüse bindiği anlaşılamamıştı.