Pamuk Prenses masalının ardında yatan gerçekleri anlatan Dünyalılar’ın bu yazısı bir aydınlanma yaşamanızı sağlayacak cinsten:
”Masallar çocuklara uyumaları, yetişkinlere de uyanmaları için anlatılır” derken Jorge Bucay neyi kastetmiş olabilirdi? Masalların arkasında yatan gerçek hikayeleri kastetmiş olabilir miydi? Madalyonun görünmeyen arka yüzünü ya da kırmızı perdenin ardında saklanmış kahramanların gerçek rollerini?
Evvel zaman içinde, 1729 yılının ağır ve yavaş geçen soğuk kış gecelerinden birinde, Hanau’dan yola çıkan Jacob ve Wilhem Grimm adında iki kardeş zorlu bir yolculuğun ardından Frankfurt’a varmak üzereydiler. Onları sıcak şöminelerinin başından kaldırıp bu yolculuğa çıkartan sebep ise, Frankfurt’taki güçlü bankerlerden biri olan Rudi Völler’den almış oldukları siparişi teslim etmekti.
Völler uzun zamandan beri sıkıcı geçen gecelerini heyecanlandırmak için bir şeyler yapmak istiyordu. Geceleri şömine karşısında okuduğu pornografik hikayeler artık kendisini eskisi kadar heyecanlandırmıyordu. Çünkü o hikayeler zaman içerisinde hem masumlaşmıştı hem de kafasında yeni oluşan heyecan verici eğilimlerden çok uzaktı.
Bir cumartesi günü, doğu seyahatinden dönen üç arkadaşı ona doğuda zengin tüccarların ve soyluların kendileri için özel pornografik kitaplar resimlettirdiklerinden bahsettiler ve o yolculuk sırasında kendileri için yaptırdıkları porno kitapları gösterince Völler’in kafasında ne yapmak istediği oluştu.
Göttingen’de profesör olarak çalışan Jacob ve Wilhem kendilerine gelen davetiye karşısında biraz şaşkındılar. “Önemli bir işi için beni ziyaret etmenizi beklerim. Saygılarımla, Rudi Völler.”
Grimm kardeşler Völler’in adını duymuşlardı. Ama adından önce onun özel zevkleri için akıl almaz paralar harcadığı söylentisi kendilerinin kulaklarına kadar gelmişti. Ertesi gün Frankfurt’taydılar. Völler’le karşılıklı konyaklarını içip işin detaylarını konuşuyorlardı. Völler, Grimm’lerden kendisi için bir hikaye yazmalarını istiyordu. Fiyatta anlaşılmış, Völler hikaye içinde özellikle ne istediğini söylemişti. Grimm kardeşler ceplerinde aldıkları avansın sıcaklığını taşıyarak sipariş aldıkları metni yazmak üzere Hanau’daki evlerine doğru yola çıktılar. Yol boyunca hararetle hikayenin temelini neye yaslayacaklarını tartıştılar. Hanau’ya vardıkları zaman Völler’in özellikle istediği cinsel sapkınlık temalarını içine koyabilecek omurga olarak Freyja’nın cücelerle olan ilişkisini kullanmaya karar vermişlerdi.
Freyja, İskandinav mitolojisinde aşkın ve cinselliğin tanrıçasıydı. Söylediği açık saçık şarkıların çoğu sansürlenmişti. Mitolojideki hikayeye göre; Alfrigg, Berling, Grerr ve Dvolin isminde dört cüce muhteşem bir gerdanlık yaparlar. Frejya bu gerdanlığı alabilmek için cücelerle sıkı ve uzun süren bir pazarlığa girişir ve pazarlık sonucunda gerdanlığı alabilmek için cücelerle bir gece geçirmeye karar verir.
Grimm’ler Frejya’nın hikayesini Dante’nin ilahi komedyasıyla, eski dönemlerin gotik halk esatirleriyle harmanlayarak, içine de Völler’in istediği cinsel eğilimleri de katarak Pamuk Prenses, yani orjinal adıyla söyleyecek olursak “Maria Sophia Margerete Christina Von Erthal” ve yedi ölümcül günah isimli grotesk pronografik öyküyü yazdılar.
Sulu karın ağır ağır yağdığı o gece, Jacob ve Wilhelm, bitirdikleri pornografik metni Völler’e okumak için gidiyorlardı. ve okudular…
Völler hikayeden o kadar haz aldı ki, hikayenin kendine sunduğu haz havuzunda uzun geceler boyunca yüzdü. Ve içinde yüzdüğü havuzu genişletmek için Grimm kardeşlere yeniden davetiye gönderdi. Ertesi gün yanlarına gelen Grimm’lerden bu hikayeyi ebeveynlerin çocuklarına çekinmeden okuyabilecekleri bir masal haline dönüştürmelerini istedi. Tek şartı haz aldığı cinsel hezeyanlar masalda yerini koruyacaktı. Grimm kardeşler daha önce almış oldukları paranın dört katını ceplerine koyarak Völler’in yanından ayrıldılar. Dört ay sonra anneler ve babalar piyasaya yeni çıkan bir kitaptan, uykuya direnen çocuklarına “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” masalını okuyorlardı.
Anger, Averice, Envy, Gluttony, Lust, Pride ve Sloth… yani öfke, açgözlülük, kıskançlık, oburluk, şehvet, gurur ve tembellik… Bunlar Dante’nin ilahi komedyasında cennete giden yolda arınılması gereken yedi ölümcül günahın isimleriydi. Grimm kardeşler hikayenin ilk halinde yedi cüceye bu isimleri vermişlerdi. Çünkü Völler’in amacı günahtan kaçmak değil tam tersi, yani olabildiğince günaha bulanmaktı aynen Pamuk Prenses gibi. Hikayede Pamuk Prenses cücelerin evine girince masada yedi tabak görür ve her tabaktan bir kaşık alarak yer. Bu onun yedi günahı tek tek tatmasını ve daha sonra da bundan aldığı hazla kendinden geçerek uykuya dalmasını anlatır. Ona haz veren bir duyguydu günahlarla oynamak, günah işlemek. Grimm kardeşler hikayeyi masal haline getirince Tembel, Obur ve Öfkeli dışındaki diğer dört cücenin ismini değiştirdi.
Pamuk Prenses masalında, karısı ölmüş bir kral, kralın kızı yani pamuk prenses, kralın aynı zamanda büyücü olan yeni karısı yani yeni kraliçe ve yedi tane erkek cüce var. O cücelerin neden hepsinin de erkek olduğunu düşündünüz mü ve neden bakire bir prensesin bu yedi erkek arasına sığındığını? Ve bir de nereden geldiği belirsiz olan nekrofilyak bir prensin varlığını?
Bu kimlikler arasında yergi yok Sodom’daki gibi. Gizli gizli, kimlikleri sızdırma var çocuk masalı adı altında. Aynen R. Völler’in istediği gibi.
Kazanan kim masalda? Prens ve prenses mi? Cücelere ne oldu? Ya da baba figüründe olan ve masalın başında çöpe atılan kral nerede? Bu soruların cevabını veremez masal. Grimm kardeşler bu karakterlerin sonunu yazmayı unuttuğu için mi?
Hayır! Çağdaş da olsa eski de olsa, ısmarlanmış da olsa her masal bir kurban ister sadece. Ve masalı okuyan da bu kurbanı isteyerek verir.
O kadar çok kitaba geçmiş, o kadar çok belleğe kazınmış ki bu masal…. Ama en önemlisi, toplumsal ahlak tarafından hemen benimsenmiş olması… İşte bu en zor karşı konulur şey…
Binlerce kez yinelenerek, masum suretler ardına gizlenerek ortaya konulan ne? Kazanmak? Ama ne yolla olursa olsun başarmak… “Ebedi mutluluk” olarak tanımlanan bu!”
Masallar kurban verme geleneğini devam ettiriyor sadece. Masal olsa bile, hayal olsa bile, kurgu olsa bile mutlaka bir kurban olması gerekliliğini sürekli insana hatırlatıyor.
Turgut Yüksel’in Ot Dergisi 16. sayıda yayınlanan “Sekizinci Ölümcül Günah”başlıklı yazısından kısaltılarak eklenmiştir.