Metsamor nükleer güç santrali (Metsamor NGS) 1977 yılında Sovyetler Birliği tarafından Ermenistan’da inşa edilen oldukça tartışmalı bir nükleer santraldir. Türkiye-Ermenistan sınırında, Erivan kentine 36 ve Iğdır’a ise yalnızca 16 km uzaklıkta bulunmaktadır. Bu nedenle Metsamor NGS’nin güvenliği, Ermenistan kadar, Türkiye, diğer bölge ülkeleri ve hatta Avrupa için de hayati bir önem taşımaktadır.
Yakın tarihte yaşanan Çernobil ve Fukuşima nükleer kazalarındaki ortak özelliğe bakıldığında iki santralin de 70’li yıllarda yapıldığı görülmektedir. Fukuşima nükleer santrali 1971’de, Çernobil ise 1977’de, Metsamor NGS ile aynı yılda, hizmete açılmıştır. Bu santraller birinci nesil nükleer santral olarak adlandırılmaktadırlar. Fukuşima santrali yaklaşık 40 yıl kadar faaliyet gösterdikten sonra Japonya’daki depremin ve tsunaminin etkisiyle reaktörlerin soğutma sisteminde meydana gelen bir arızadan dolayı 2011 yılında radyasyon sızdırmıştır. Santralin ömrünü uzatmak adına güvenlik önlemlerinin artırılmasına rağmen meydana gelen bu kaza sonrasında Metsamor NGS’nin taşıdığı tehdit tekrar gündeme gelmiştir.
Metsamor nükleer santrali, Ağrı dağı fay hattı üzerinde bulunmaktadır. 1988 yılında Gümrü yakınlarında meydana gelen ve geçtiğimiz günlerde yıldönümü anılan Spitak depreminin ardından 1989 yılında, Metsamor NGS, güvenlik endişeleri ile kapatılmıştır. Ancak kapalı kaldığı süre içerisinde Ermenistan’da ciddi enerji sıkıntısı yaşanması nedeniyle santralin tekrar açılması kararı alınmıştır. Buna bağlı olarak, barındırdığı tüm tehlikelere rağmen, santral 1993 yılında, ufak birkaç iyileştirmeyle tekrar hizmete açılmıştır. 2011 yılında Türkiye’de de Van depremi meydana gelmiştir. Uzmanlar Van depreminden sonra bölgede bir takım tektonik değişiklikler meydana geldiğini dile getirmektedirler. Bu değişimlerin Metsamor’un üzerinde bulunduğu Ağrı dağı fay hattına etkileri ise henüz bilinmemektedir.
Türkiye’nin yakın geçmişinde 1977’de inşa edilen Çernobil NGS’nin neden olduğu nükleer bir felaket yaşanmıştır. Çernobil NGS, inşa edilmesinden 9 yıl sonra, Türkiye de dâhil olmak üzere pek çok ülkeyi son derece olumsuz bir şekilde etkileyen bir nükleer felakete dönüşmüştür. Çernobil’den sonra 4 reaktör olarak çalışması planlanan Metsamor’un 3. ve 4. reaktörlerinin çalıştırılması yasaklanmıştır. Dolayısı ile Türkiye’ye bu derece yakınlıkta bulunan bir nükleer santralde yaşanabilecek herhangi bir kaza, ölümcül etkilere neden olabilme tehlikesini barındırmaktadır.
Nükleer santrallerin teknik ömürlerinin, yapılan ciddi iyileştirmeler ve alınan yüksek güvenlik önlemleri sayesinde, artırılmasının mümkün olduğu ve ömürlerinin 40 yıldan 60 ve hatta 80 yıla kadar uzatılabileceği belirtilmektedir. Ancak alınan tüm güvenlik önlemlerine karşın Fukuşima’da yaşanan felaketin, Metsamor santralinin hâlihazırdaki olumsuz şartları nedeniyle her an yaşanabileceği gerçeği, söz konusu nükleer santral hakkında hem ulusal hem de uluslararası kaygılara yol açmaktadır. Nitekim birinci nesil nükleer santrallerin güvenli olup olmadıkları ABD ve Avrupa’da uzun tartışmalara neden olan bir konudur.
2011 yılında Ermenistan uluslararası standartlara göre önlemler alacak şekilde tesisi yenileceği şeklindeki taahhüdü doğrultusunda santralin ruhsatının 2021 yılına kadar uzatılmasını istediğine dair başvurusunu Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna (UAEK) yapmıştır. UAEK’in kurallarına uygun olarak, 2016 yılından itibaren, yıllık güvenlik göstergelerini sunmak zorunluluğu getirilerek, söz konusu ruhsat uzatılmıştır. 2016 yılında UAEK’in yayınladığı rapor ise Medsamor NGS’nin uzun süreli çalışma için düzenli olarak yenilenmeye ihtiyaç duyduğunu ortaya koymuştur.
Avrupa Birliği (AB) 2011 yılında yaşanan Fukuşima kazasından sonra yakın bölgesinde bulunan NGS’ler için inceleme işlemi başlatmıştır. Bu kapsamda, Avrupa Komisyonu aracılığıyla kurulan Avrupa Nükleer Güvenlik Düzenlemeleri Grubunun, 2016 yılında Metsamor hakkında yayınladığı rapor, yüksek deprem riski taşıyan bir bölgede yer alan bu santralin acil durum yönetim planlarının yetersiz olduğunu ortaya koymuştur. Buna ek olarak herhangi bir hidro-kaynağın kenarında bulunmaması gibi bir dezavantaja sahip olan Metsamor’un soğutma sistemlerinde iyileştirme yapılmadığı takdirde kaza olasılığının yüksek olduğu belirtilmiştir. Dayanıklılık testlerinin bir an önce yaptırılması tavsiye edilmiştir.
Avrupa Birliği ile 2017 Eylül ayında imzalanan Kapsamlı ve Geliştirilmiş Ortaklık Anlaşmasının (CEPA) 42. Maddesinde nükleer güvenliğin sağlanması açısından AB’nin Metsamor NGS’nin kapatılması ve sökülmesi için Ermenistan’la gerekli işbirliğini yapacağı ve bunun için en erken şekilde planlama yapılacağı belirtilmiştir. Anlaşmadan anlaşılacağı üzere Metsamor NGS, nükleer güvenlik açısından AB’yi rahatsız etmektedir. Ancak, CEPA Metsamor NGS için herhangi bir kapanış tarihi belirlememiştir. Ermenistan ile Euratom arasında yapılması planlanan eylem planı da henüz yapılabilmiş değildir. Ermenistan Nükleer Düzenlemeler Kurumu Metsamor’un ruhsat süresinin 2026’ya kadar uzatılması için UAEK’e ikinci bir başvuruda bulunmuştur.[10] UAEK’in 2013 ve 2016 yıllarındaki raporlarını temel alarak yaptığı incelemeler sonucunda hazırlanan raporda, Metsamor NGS’nin uzun dönemli ruhsat için bir takım iyileştirmeleri yaptığı belirtildi. 2020’de gerçekleşecek kontroller sonrasında ise ruhsatın tekrar uzatılıp uzatılmayacağının belirleneceği bildirilmiştir.
AB ve uluslararası örgütlerin yaptığı tüm uyarılara rağmen, Ermenistan yönetimi söz konusu tesisi açık tutmak konusunda ısrarcıdır. Bu ısrarın temelinde yatan enerji kıtlığı endişesi anlaşılabilir olsa da, Metsamor’un mevcut şartlarda çalışmaya devam etmesi Ermenistan dâhil tüm bölgeyi tehdit etmektedir. Metsamor nükleer santrali yaşam süresini doldurmuş bir tesistir. UAEK’in, tüm tehlikelere rağmen, tesisin ruhsatında uzatma yapılmasına müsaade etmesi ise olası bir felakete davetiye çıkartmaktadır. Kaynak: Avim.org.tr – Tutku Dilaver
Metsamor’da Yaşanan Kazalar…
Metsamor Nükleer Santrali kurulduğundan bu yana birçok kaza yaşanmıştır. Toplam 5 büyük ve 150’den fazla da küçük kazanın yaşandığı Metsamor’da ilk kaza 1982 yılında meydana gelmiştir.[11] Birinci bloktaki jeneratörün patlaması ve ardından da bağlantı kablolarının yanmasıyla başlayan kazada çok büyük bir risk atlatılmıştır. Zira bu kazayla berber santralin koruma sistemleri tamamıyla devreden çıkmıştır.
Son yıllarda santralde yaşanan küçük çaplı kazalar bu santalin sık sık kapanmasına sebep olmaktadır. 2003 yılı başlarında kapatılan santral Nisan 2003 yılında 407 MVt gücündeki Metsamor 2 blokunu yeniden devreye sokmasıyla faaliyetine başlamıştır. Diğer yandan 2004 yılı yaz ayında yaşanan küçük çaplı bir kaza da santralin birkaç ay kapalı kalmasına sebep olmuştur.
Bütün dünya Ermenistan’ın Metsamor Nükleer Santralini kapatmasını beklerken Ermenistan yeni Nükleer Santral inşaasını da tartışmaktadır. Ermenistan’ın Başbakanlık nezdindeki Enerjinin Düzenlenmesi Komisyonu şimdi ülkede yeni bir Nükleer Santralin inşasını müzakere etmektedir. Komisyon Başkan Yardımcısı Nikolay Grigoryan’ın açıklamalarına göre yeni bir santralin inşası Rus teknolojisi kullanıldığı takdirde 600-700 milyon Dolar ve Batı teknolojisi kullanılması durumunda ise 1 milyar Dolar ile 1,2 milyar Dolar arasında değişen bir rakama malolabileceğini ifade etmiştir. Bugün Erivan yönetimi, alternatif enerji kaynakları maliyetinin bir milyar Doları bulacağını hesaplamakta, bu nedenle santrali kapatmaya yanaşmamaktadır.
Ermenistan Başbakanı Andranik Margaryan ise santralin kapatılması için en az 1,5 milyar Dolara ihtiyaçları olduğunu belirtmiştir.[13] Ermenistan Parlamentosu Enerji Komisyonu Başkanı Vardan Movisisyan da 100 Milyon Euro’yu az bulmuştur. Ancak, Movisisyan diğer Ermeni yetkililerine göre daha temkinli davranmış ve alternatif enerji kaynakları bulabilmeleri için en az 300 Milyon Euro’ya ihtiyaçları olduğunu açıklamıştır.
Ermenistan Enerji Bakanı Gagik Martirosya’ya istinaden verilen haberlerde yeni santral Metsamor’un yanında yani Türkiye sınırında ve deprem bölgesinde inşa edilmesi planlanmaktadır. Metsamor Nükleer Santrali dünyada belirli bir süre kapatıldıktan sonra yeniden kullanıma açılan ilk santral durumundadır. Bu sebeplede böyle bir durumda santrallerin ne kadar dayanıklı olabilecekleri bilinmemektedir.
Ermeni yazar Tigranyan o dönemde (SSCB) Kafkasya’daki zengin petrol ve gaz kaynaklarına rağmen Ermenistan’da neden petrol ve/veya doğal gaz boru hatları yapılmayıp yerine bölge için son derece tehlike arzeden nükleer santral yapılmasının sebebinin bugüne kadar anlaşılmadığını belirtmektedir.
Diğer yandan teknolojideki olağanüstü ilerlemelere rağmen dünyada nükleer santral kazalarında da ciddi bir artış yaşanmaktadır. Aşağıda verilen rakamlar bunu açıkça ortaya koymaktadır.
1952-1961 yılları arasında toplam 5 kaza
1962-1971 yılları arasında toplam 5 kaza
1972-1981 yılları arasında toplam 13 kaza
1982-1991 yılları arasında toplam 32 kaza
Bilgiler: turksam.org – Dr.Sinan Doğan