Sosyal medyanın dinamik ve yenilikçi bir mecra olduğu kesin. Gençlerin daha yoğunlukla kullandığını da biliyoruz. Facebook son verisinde Türkiye’de 48 Milyon profil girişine sahip olduğunu söyledi. Bu bilgiden tüm Türkiye’nin Facebook kullandığı gerçeği çıkar ancak yine de gençlerin daha aktif olduğu gerçeği değişmiyor.
Furkan Reis’in tavsiyesine göre gençlerle konuşmak için gençlerin dilinden anlamak gerekiyor. Onlarla aynı frekansta konuşmak gerekiyor. Genç dediğimiz 12-18 yaşındaki insanlar değil. 30 yaşında olan bir insanı da bu kategoride değerlendirmeliyiz. Bu yüksek satın alma gücü dinamizmi, markaları sosyal medyada iletişimini daha sempatik, daha dinamik yapmaya itiyor.
Markalar ise yıllardır kullandıkları dili değiştirirken, esnetirken çok zorlanıyorlar. Hem saygın ve kurumsal duruşlarını bozmamaları gerekiyor hem de sosyal medyanın dinamiklerine ayak uydurmaları… Bazen bu iletişim zorlama samimiyete gidebiliyor ve içerik altı yorumlarda çok negatif yorumlar alınabiliyor.
Çözüm analizde. Birçok sosyal mecra topluluğun demografik özelliklerini paylaşıyor. Bu grafikleri doğru okuyabilen markalar nasıl bir iletişim yapacağını kendisi belirleyebilir. Hemen her markada 20 yaş grubu en yüksek çıkan gruptur. Bu grafik bazen yanıltıcı olabiliyor. Zaten yoğunluğun bu grup olduğunu düşünürsek diğer bir topluluğa göre karşılaştırma yaparak ne 20 yaş grubunun diğerlerine olan üstünlük oranını değerlendirmek gerekiyor.
Markaların ikilemde kaldığı bir diğer konu ise “sen/siz” konusu. İçerikte sen mi diyelim, yorumda sen dersek ne olur gibi bir sorun var. Bunun bir kuralı yok. Yönettiğimiz markalarda içerik dili & yorum-mesaj dili olarak “Siz&Siz”, “Sen&Sen”, “Sen&Siz” üçünü de kullanıyoruz. “Siz&Sen” pek kullanılan bir değil.
Sektörel olarak baktığımızda sanayi ağırlıklı üretim markaları daha çok Siz&Siz kullanıyorlar. Bu markaların daha çok B2B iletişimi yaptığını düşünecek olursak bu çok normal. Bir endüstri markası eğer “Sen” dilini kullanmak için çok çaba sarf etmesi gerekiyor. Topluluğu içeriklere alıştırarak dili oturtması gerekiyor. Zaten çok görünen bir durum değil.
En büyük ikilem ise geniş kullanıcı kitlesine sahip B2C iletişime yapan markalarda. Örneğin bir ayakkabı markası 15 yaştan en üst dilime kadar müşteriye sahip. Peki bu markalar ne yapmalı? Öncelikle en güvenli alan ikili iletişimde “Siz”de kalmak. Sonrasında ise eğer dinamik bir marka ise iletişim diline “Sen”e geçebilir.
Koca koca markaların her gün değişen dijital dünyaya uyum sağlamaları için çok aktif çalışmaları ve emek harcamaları gerekiyor. Doğru profesyonellerden yardım alarak her gün değişen dalgalı dijital denizinde güvenli yol almaları gerekiyor. Yoksa maalesef daha çok boğulan marka göreceğiz