Çatalın İngilizce ismi tarlalarda kullanılan yabaya benzemesinden dolayı fork olarak kalmıştır. Peki bugün sofraların vazgeçilmezi olan çatalın sancılı bir kabul süreci olduğunu biliyor muydunuz?
Çatalın Avrupa’ya Bizans’la ticaret yapan Venedikliler tarafından getirildiğini bilinmektedir. 1004 yılında Venedik dükünün oğlu Giovanni Orsoleo , İstanbullu Maria ile evlenip, onu Venedik’e getirir.Maria çeyizinde çatalla gelmiştir. Herkesin hayret dolu bakışları karşısında , lokmalara böldürttüğü yemeklerini iki uçlu çatalıyla zarif hareketleriyle yemeye başlar.
Giovanni’nin , Bizans’tan evlenmesini hoş karşılamayan kesimler bunu şeytan alameti olarak karşılarlar. O zamanlarda Venedik’i etkisi altına almış olan salgın hastalığı Maria’nın çatalının getirdiği bir felaket olarak yorumlarlar.
Hatta Venedik’te çatal , Papa izin vermediği için toplumsal bir sorun haline dönüşür ve dini tavırlarla çatal uğursuz kabul edilir.
Halk arasında çatal karşıtı hareketi kuvvetlendirmek için dini otoriteler çatalın Tanrı’nın insanı yaratma hikayesine bir başkaldırış olduğunu söylerler.
Roma Katolik Kilisesi; Tanrı’nın insanlara doğuştan verdiği elin 10 parmağı varken çatal kullanmak neden diye çatalın Avrupa’da kullanılma hikayesini yavaşlatmıştır.
Buna karşın bıçak ve kaşık kullanımı yaygındı. Çatalın yaygınlaşması ise önce makarna yenilen İtalya civarında oldu, sonrasında ise tüccarlar ellerini yanmaktan koruduğu için benimsediler.
Çatal Osmanlı saraylarına ise Sultan II. Mahmut döneminde girebildi.
Bugün ise tatlıya ayrı yemeğe ayrı çatallar var, sofrada yerini belirlemek, düzgün çatal kullanmak bir medeniyet göstergesi…