“Menüyle, siparişle, bahşişle veya kadına hesap ödetmemekle uzaktan yakından alakası yok. Valla yok!” diye söze başlayan Ekşi Sözlük yazarının bu konuya açıklık getiren anısı:
geçen sene temmuz ayıydı. bozcaada’da tatildeyim.
gündüz plajda dikkatimi çeken, dünyalar güzeli bi kadın var. onun bana bakışlarını da yakalıyorum; kimi zaman hayran hayran, kimi zaman davetkar.
ama yine de ‘plaj abazası’ moduna girmekten korktuğumdan, cesaretimi toplayıp gidip tanışamadım.
aynı günün akşamı, arkadaşlarla rakı-balık yaptığımız restoranda yine karşılaştık kendisiyle.
bu sefer hayatımda gördüğüm en güzel kadın. şiir gibi. masal gibi..
hesabı ödemeye kalktığımda, peşimden geldiğini hissettim.
elime bir kağıt sıkıştırıp, hızlı adımları ve kızarmış suratıyla uzaklaştı mekandan.
“arzu. 0542 54. …. ”
gece kaldığım otele dönünce aradım. ne diyeceğimi, ne konuşacağımı bilmeden, öyle gelişigüzel aradım.
dakikalarca konuştuk.
yarın gece istanbul’a dönüceğinden, akşam görüşmek istediğini söyledi.
bi barda yarın görüşüp birşeyler içmek üzere sözleştik.
ertesi gün tam zamanında ordaydım. henüz yeni oturmuştum ki, o da geldi.
allahım! bir kadın nasıl bu kadar güzel gülebilir?
” annem gibi..”
votka sipariş etti. ona eşlik etmek için, bende votka istedim.
çok güzel vakit geçiriyoruz. zaman nasıl bu kadar hızlı geçiyor orası tam bir soru işareti.
votkam bitti. ben bir votka daha istedim.
kendisi “baileys” içmek istedi. votkayı içememiş yarım bırakmıştı.
votkam bitti. ben bir bira söyledim. kendisi bir viski söyledi. baileys’i içememiş yarım bırakmıştı.
zaman geçti. içkiler bitti. zaman geçti….
ben 4. biramın ortalarındayken, kendisi menüde adını söyleyemediği son içkiyi de isteyip yarım bıraktıktan sonra bir votka daha söyledi.
( gittiğimiz mekanı ben seçmiş olmasam, o mekan için çalıştığını düşünücem yani o derece. )
az önce annem gibi benzetmesi yaptığım için,
— annemden, ve tüm annelerden özür dilerim–
annem gibi gülen kadının, birkaç saat içinde starbucks’taki iremsu’ya evrilmesinin dumurluğuyla, biraz daha oturdum. son votkasını da yarım bıraktıktan sonra
-kalkalım mı? dedim.
olur dedi.
hesabı ödemek üzere kasaya gittik.
ben cüzdanımı çıkarmaya çalışırken, onun telefonuyla oynadığını farkedince bende kayış koptu.
“benim 2 votkam, 4 tane de biram vardı” diyip hesabımı ödedim.
(bkz: alman usulü)
suratının aldığı şekli hiç unutmıycam.
yaklaşık 1 dakika orada öyle dikildikten sonra, daha fazla bekleyemedim.
“ben dışarıdayım canım” diyerek aşağı indim.
( canım’ı da starbucks’taki taylan gibi söyledim ki; yabancılık çekmesin.)
4-5 dakika sonra buz kesmiş bir suratla çıktı mekandan. kuru bir iyi geceler diyerek hızla uzaklaştı.
siz aksini düşünüyor olabilirsiniz, ama ben kesinlikle bunun “erkeğin kalitesizliği” olduğunu düşünmüyorum.
kaliteyle hiç ilgisi yok.
ben bir kadınla bir mekana gidiyorsam, cebimde mutlaka yeteri kadar param, kartımda mutlaka yeteri kadar limitim vardır.
genel olarakta hesabı ben ödemeye özen gösteririm. bunu da bi varoşluk olarak görmem ama hiç bir erkek sizin içtiğiniz (içemeyip yarım bıraktığınız) içkilerin parasını öderken; arkasında pişkin pişkin telefonla oynayan bir kadın görmek istemez. nezaketen de olsa ufak bir
“ben öderim” demeniz, onu da geçtim formaliteden bile olsa en azından, çantanızdan para çıkarıyor gibi yapmanız yeterlidir adab-ı muaşeret açısından.
bunun kadının kalitesi veya erkeğin kalitesizliğiyle hiçbir ilgisi yok.
valla yok.
Kaynak: Ekşi Sözlük