Hiç “Nerede o eski Ramazanlar” demeyin. Bu ayın maneviyatını, beraberinde getirdiklerini bir parça hissedemeyenler de varsa iyi okuyun. Muhakkak anlayacaksınız 🙂
Sinir hastası ve sinirlenmeye yer arayan bir millet olarak bu ay hepimizin işine geliyordur bir yandan. Malum Ramazan ayında herkes sinirden yaptığı şeylerin arkasına “Açım, gerginim” diyerek sığınabilir.
Gergin geçen bir ay olmasının yanı sıra bir o kadar keyiflidir de. Bunu hissetmek için illa oruç tutmanız da gerekmez. Bazen oruç tutmayan, din ile çok ilgilenmeyen insanlara bile “Bende sana eşlik edicem, iftar saatine kadar seninle yemek yemeyeceğim” dedirtebilir bu güzel ay, herkese paylaşmayı öğretir, sevdirir 🙂
Her sene bu ay önce Coca-Cola beklenmedik bir şekilde bu ayın güzel anlarını yansıtan reklamlar yapar. O reklamı gördüğümüzde anlarız işin ciddiyetini.
Ezan hızlı okunur ve hiç olmadığı kadar kısa sürer üstelik bu durum kimseyi rahatsız etmez 🙂
Sokaklarda pide kokusu hakimdir. Fırınların önünde uzunca bir kuyruk oluşur ve insanlar The Walking Dead’den fırlamışcasına bitik görünürler.
Yine her yıl Ramazan ayında davulcular ellerinde tokmak, kapıya dayanırlar. Çoğu insan bu tür durumlarda ölü taklidi yaparak, evde yaşam belirtisi vermemeye çalışırlar.
Güllaç adı verilen lezzetli tatlı bol bol tüketilir. Nedeni bilinmez ama diğer aylarda bu tatlıya rastlamak pek mümkün değil.
Genç ve işi olmayan kesim, bu ayı sabaha kadar dışarıda ya da bilgisayarda takılıp, akşama kadar uyumakla geçirirler.
Ramazan ayının en güzel yanlarından biri de gece geç saatlere kadar sokaklar, mahalleler cıvıl cıvıldır.
Yalnız hissedilmez Ramazan ayında. Herkes birbiri ile sofrasını paylaşma telaşındadır. Misafirler ve misafirlikler ay boyunca sürer.
Gün içinde çok susuzluk çekmemek için sahurda göbeği çatlayana kadar bir bidon su içip, sabaha kadar tuvaletten çıkmamak da cabası 🙂