Ön yargıyı yıkmanın atomu parçalamaktan daha zor olduğu bir çağda yaşadığımızı söylediğinde Einstein, eminim çoğu insan bu ne saçmalıyor diye düşünmüştür ama bu hikaye aslında ne kadar haklı olduğunu anlatacak cinsten. Newsner isimli sitede yer alan hikayenin kahramanlarından birisi Laura. Ondan rahatsız olan adam ise hikaye ilerledikçe gerçeklerin farkına varıyor.
Kadın bana doğru yaklaştı ve “Merhaba. Nasılsınız?” dedi.
Kadın gülümsedi ve yanıma oturdu. Yavaşça koltuğa doğru eğildi ve dikkatlice oturdu.
Koltuğa iyice yerleştikten sonra daha önce hiç görmediğim kadar büyük olan kolunu ortak kol kısmımıza koydu. Pencere kenarında olmam ve kadının koltuğu tamamen kaplaması sonucu köşede daraldım.
Çaresizce pencereye doğru yaslandım.
Bana doğru döndü ve sesini daha da yükselterek konuşmaya çalıştı. Kafasını bana doğru öylesine yöneltti ki ona doğru bakmam gerektiğini hissettim. Sıradan bir şekilde “Merhaba” diye cevap verdim.
“Muhatap olmamak için bu devasa büyüklükteki kadınla uzun ve keyifsiz geçeceğini sandığım yolculuğumu düşünerek kafamı pencereye doğru çevirdim.
Dirseğiyle beni hafifçe dürttü ve “Adım Laura. İngiliz’im. Sen nerelisin? Japonya mı?” diye sordu.
“Malezya” dedim.
“Çok özür dilerim! Ne olur bütün içtenliğimle sunduğum özrümü kabul edin. Lütfen elimi sıkın. Altı saat sürecek yolculuğumuzu zehir etmemek için arkadaş olmalıyız” dedi. Kocaman elini suratıma doğru yöneltti. Elini sessizce ve isteksizce sıktım.
Laura, arkadaş canlısı olmadığımı fark etmeksizin muhabbeti sürdürmeye devam etti. Kendisi ve Hong Kong’a olan yolculuğu hakkında heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladı. Öğretmen olarak görev yaptığı okuldaki öğrencilerine alacağı hediyelerden bahsetti.
Sorduğu sorulara tek kelimeyle cevap verdim. Soğuk davranmama aldırmadan, cevaplarımı onaylar şekilde yorumlar yaptı. Sesi sakin ve sevecendi. Servis yapıldığı sırada, büyük bir içtenlikle bana yardım etti. Samimi bir şekilde “Fil gibiyim. Seni köşeye sıkıştırmak istememiştim aslında” dedi.
Sinirimi bozan suratı artık daha sevecen geliyordu. Arkadaş canlısı ve sakin ses tonunun yanı sıra müthiş bir gülümsemesi vardı. Gardım düşüyordu ve hiçbir şey yapamıyordum.
Laura’nın muhabbetleri gerçekten ilgi çekiciydi. Felsefeden bilime kadar aşırı derecede bilgiliydi. Daha önce ilgimi çekmeyen konuları bu kadın artık ilgi çekici hale getirmişti. Yaptığı yorumlar çok eğlenceli ve zekiceydi. Sohbet kültür konusuna geldiğinde, zekice ve sıradışı düşünceleri beni çok etkiledi.
Sohbetimiz devam ettiği sırada servis yapılırken, hosteslerin hepsini esprileriyle güldürmeyi başardı.
Hostes tabaklarımızı toplarken, Laura kilosu hakkında espriler yaptı. Hostes öyle bir kahkaha attı ki uçağın en arkasındaki yolcular bile hostesin sesini duydu. Hostes, Laura’ya “Beni gülmekten öldürüyorsun!” dedi.
Laura’ya, “Hiç kilo vermeyi düşündün mü?” diye sordum.
“Hayır. Bu hale gelmek için çok uğraştım. Neden her şeyi berbat edeyim ki?” dedi.
“Aşırı kilonun neden olduğu kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riskinden korkmuyor musun?” diye sordum.
“Hayır, kesinlikle. Kilonu çok dert edersen bu tür hastalıklara yakalanırsın. Her yerde “Fazlalıklarınızı verin ve özgürlüğünüze kavuşun” gibi reklam sloganları görüyorsundur. Saçmalık! Günün, ayın, haftanın, yılın ne vakti olursa olsun kendini seviyorsan ve kilolarından şikayetçi değilsen işte o zaman özgürsün demektir. Yapmak gereken o kadar çok şey ve edinmem gereken yepyeni arkadaşlar varken neden reklam sloganlarıyla kafamı doldurayım ki? Sağlıklı besleniyorum ve hareketli bir yaşam tarzım var. Böyleyim çünkü doğduğumda büyük bir bebekmişim! Hayatta endişelenmem gereken onca şey varken kilolarım sonuncusu.” dedi.
Şarabından bir yudum aldı ve “Ayrıca, Allah bana o kadar çok mutluluk nasip etmiş ki bunları ancak böyle bir vücutta barındırabilirim. Neden kilo verip mutsuz olmak isteyeyim ki?” dedi. Savunması beni şok etti ve kafamı salladım.
Laura konuşmaya devam etti: “Bana dışarıdan bakanlar koca kafalı, göbekli, kocaman kolları ve bacakları olan ve hiçbir erkeğin dönüp bakmayacağı birisi olarak görüyorlar. Ezik olduğumu düşünüyorlar. Tembel olduğumu ve istediğimi yapamayacağımı düşünüyorlar. Yanılıyorlar.”
Şarap kadehini hostese doğru yöneltti ve “Biraz daha istiyorum bu harika şaraptan, lütfen” dedi. Sevecen bir ifadeyle hostese gülümsedi. “İşinizi harika yapıyorsunuz. Allah hepinizden razı olsun” dedi sonra da.
Bana döndü ve “Aslında içimde zayıf bir kadın var. O kadar enerji doluyum ki kimse enerjimle başa çıkamaz. Kilolarım beni dizginliyor aslında. Yoksa kimse hızıma yetişemezdi.” dedi.
Esprili bir şekilde, “Sana asılan birileri var mı?” diye sordum.
“Tabii ki var. Evliyim ama hala evlilik teklifleri alıyorum. Teklif edenlerin çoğunun ilişkilerinde sorun var ve sığınacak bir liman arıyorlar. Nedenini bilmiyorum ama benimle konuşmak hoşlarına gidiyor. Galiba öğretmen olmak yerine psikolog olmalıydım!” dedi.
Laura kısa bir süre sessiz kaldı. Hemen ardından derinlere dalarak, “Aslında erkekler ve kadınların ilişkileri çok karmaşık. Kadınlar erkeklere tapıyor ve onlara ‘Hayatım’ diyorlar. Ta ki yalan söylendiklerini anlayana kadar. Sonra erkeklerin hayatını zindana çeviriyorlar. Erkekler kadınları öyle seviyorlar ki onları ruh eşleri olarak görüyorlar. Ta ki kredi kartı ekstrelerine bakana kadar. Sonra kadınları para yiyen çıkarcılar olarak görüyorlar.” dedi.
Laura’nın keyifli sohbeti altı saatlik yorucu uçuşu çok zevkli bir şeye dönüştürdü. İnsanların ona olan hayranlığını görünce gerçekten çok etkilendim. Uçuşun sonuna yaklaşırken neredeyse herkes Laura’yla sohbet ediyor ve şakalaşıyordu. Laura uçağın ilgi odağı oldu ve harika bir hava yarattı ortamda.”
“Hong Kong’a indiğimizde vedalaşmaya başladık. Yolcuların ona hayran bir şekilde bakarak vedalaştıklarını gördüm. Laura’ya sarıldılar ve onu alkışladılar. O sırada bana göz kırptı ve hava alanından ayrıldı.”
Gerçekten çok şaşırdım. Laura hayatımda gördüğüm ve tanıştığım en güzel kadındı.”