Yapaylaşmanın, betonlaşmanın arttığı, hayatımızın iyiden iyiye teknoloji ve sanayi ürünleri tarafından ele geçirildiği bir dünyada yaşıyoruz. İşin kötüsü biz de vahşi hayat dediğimiz aslında doğal hayatı vahşi hareketlerimizle yok ediyoruz. Peki doğayla barışık bir yaşam mümkün mü?
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği yaptığı bir çizim çalışması ile doğa ile barışık yaşamak için ne yapmalı sorusuna cevap aramış:
Arılar, rüzgâr ve diğer hayvanlarla birlikte, tozlaşmayı sağlayan etkenlerin başında gelir. Arıların azaldığı bir ortamda, meyve-sebze verim ve ürün kalitesi ciddi miktarda düşer. Günümüzde arı nüfusu, böcek ilacı kullanımı, GDO’lar ve habitat kaybı nedeniyle tehdit altında. Sanayileşmiş batı ülkelerinde arı kolonileri 2006 yılından beri %50 oranında azaldı.
Peki Ne Yapmalı?
-Arıların en sevdiği bitkileri bahçe ve balkonunuza ekelim
-Arıların beslendiği doğal ortamları, çayırları koruyalım
-Bahçemizde böcek ilacı kullanmaktan vazgeçelim
Arılar Hangi Bitkileri Sever?
Arıların en sevdiği bitkiler lavanta, kekik, adaçayı, biberiye, yonca, karahindiba, bakla, acı bakla, hodan, nane, kabak çeşitleri, ayçiçeği, ıhlamur, iğde, kestane, erguvan, yalancı akasya… Arıların dikkatini en çok mavi, mor, eflatun, beyaz ve sarı cezbediyor.
Temizlemek ve temizlenmek için kullandığımız pek çok deterjan ve temizlik ürünü, içerdiği kimyasallar nedeniyle hem sağlığımıza, hem de doğaya büyük zarar veriyor.
Sağlık üzerinde önemli olumsuz etkiler:
Günümüzde evlerde yaygın olarak kullanılan pek çok deterjanın içindeki kimyasal maddeler, cildi ve gözleri tahriş ediyor, solunum sistemine ve sinir sistemine zarar veriyor. Bu maddeler aynı zamanda kanserojen, nörotoksik (sinir sistemine zararlı) veya endokrin bozucu (büyüme, üreme ve davranış bozukluklarına yol açan) etkilere de sahip. İçerdikleri uçucu kimyasallar nedeniyle, şehirlerdeki ev içi hava kirliliği, dışarıdakinden yüzlerce kat fazla olabiliyor. Vücudumuz, tanımlayamadığı bu toksinleri atamıyor ve bu maddeler birikerek sağlık sorunlarına yol açıyor.
Çocuklar üzerindeki etkisi daha fazla:
Evde kullanılan “temizlik” malzemeleri o kadar toksik ki, üzerinde “Çocukların erişemeyeceği yerde bulundurun” uyarısı yer alıyor. Oysa çocuklar sürekli dokunarak, yerde emekleyerek, tezgah üzerinde duran bir gıdayı yiyerek veya ev içindeki uçucu kimyasalları soluyarak bu maddeleri vücudlarına alıyorlar. Çocukların küçük yapısı ve gelişmekte olan bağışıklı sistemleri, toksinlerden daha fazla etkilenmelerine sebep oluyor.
Çevreye son derece zararlı:
Kullandığımız deterjanların suyla birlikte doğaya karışan atıkları ise su, toprak ve diğer canlılar için öldürücü olabiliyor. Denizlerdeki ve su kaynaklarındaki yosun miktarını aşırı ölçüde artırarak sudaki oksijen miktarının düşmesine yol açan fosfat, %60 oranında kanalizasyona akan deterjanlardan kaynaklanıyor. Deterjan kullanımı nedeniyle suya ve toğrağa karışan ağır metaller arasında kadmiyum, arsenik ve sodyum da bulunuyor.
Peki Ne Yapmalı?
Sağlığımıza ve doğaya zararlı olmayan temizlik mümkün! Ve üstelik son derece kolay! Karbonat, arap sabunu, çamaşır sodası, sirke ve bitki yağları gibi doğal malzemelerle kendi temizlik malzemelerinizi hazırlayabilir ve kirletmeden temizleyebilirsiniz.
Kullandığımız tüm temizlik ve kozmetik malzemelerini kolaylıkla kendimiz yapabiliriz.
Türkiye, tarihinin en kurak yıllarından birini yaşarken, 2014 yılı aynı zamanda tüm dünyada kaydedilmiş en sıcak yıl olma yolunda ilerliyor.
Özellikle İstanbul gibi, yeşil alanlarını, hızla yayılan inşaat faaliyetleri ve mega projeler nedeniyle yitiren büyük şehirler, ciddi bir susuzluk tehdidiyle karşı karşıya.
Çarpık şehirleşme, havadaki toz miktarını artırarak yağmurun yağmasını engelliyor, şehir üzerinde “ısı adaları” oluşturuyor. Oysa doğal bitki örtüsü ve ağaçlar, hem tozu yutarak yağmur için uygun ortamı yaratıyor, hem de yağışın hızla topraktan kayıp gitmesini engelleyerek yeraltı sularını besliyor. Aynı zamanda suyu filtreleyerek su kalitesini artırıyor.
Peki Ne Yapmalı?
– Yeşil alanlarımıza, ormanlarımıza sahip çıkalım. Mega projeler olmadan yaşayabiliriz ama hava, su ve gıda olmadan asla.
– Apartman bahçemize, boş arazilere yerli türler ve meyve fidanları dikelim. Yerli türler; çünkü bakımı zahmetsiz ve sulanma ihtiyacı az. Meyve ağaçları, çünkü böylece hem ağaç çeşitliliğini artırmış, hem de gıda güvenliğimize katkıda bulunmuş oluyoruz.
– Karbon yutma özelliği yüksek türlerse şöyle: At kestanesi, ceviz, meşe, göknar.
Atalık tohumlar, binlerce yıldır değişen çevresel, ekonomik ve kültürel koşullara uyum sağlayarak günümüze gelmeyi başaran dayanıklı numuneler, aynı zamanda lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazine. Doğa temelli tarımsal uygulamalarla üretilip saklandıkları için biyolojik çeşitlilik için gerekli bu tohumlar aynı zamanda dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvencesinin teminatı…
Ancak endüstriyel tarım, tohumları tekdüzeleştirme yolunda alarm veren bir hızda ilerliyor. Genetik teknolojisindeki yenilikler, kendisini yenileyemeyen türlerin tohum pazarına hâkim olmasına neden oluyor. Tohum çeşitlerinin yetiştirilmesi, takası ve korunmasında aktif olan kırsal kesim, şehirlere göç ettikçe yerel bilgi, tarımsal biyolojik çeşitlilik ve gıda güvencemiz tehlikeye giriyor.
Tarımın doğduğu Anadolu topraklarında süregelen yerel tohumları güvenceye alarak, gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak hepimizin üstüne düşen en önemli sorumluluk!
Buğday Derneği’nin yürüttüğü, Adım Adım Oluşumu koşucu ve bağışçılarının desteklediği Tohum Takas Ağı sayesinde atalık tohumlar birer birer sandıklardan, ambarlardan çıkıyor.
Yüzyılların bilgisini taşıyan bilge tohumların gelecek kuşaklara aktarılması için onlara can verin… Atalık tohumları bulun, ekin, ekimini destekleyin, takas edin…
www.yasasintohumlar.org
www.tohumtakas.org
www.facebook.com/bugdaydernegi