Oscar Adayı Arrival Filminin Çıkış Noktalarından Biri Olan Sapir-Whorf Hipotezi

En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Sinematografi, En İyi Ses Kurgusu, En İyi Ses Miksajı, En İyi Film Kurgusu, En İyi Yapım Tasarımı, En İyi Uyarlama Senaryo kategorilerinde aday olan Arrival filminin çıkış noktalarından biri olan “Sapir-Whorf Hipotezi”ni sizler için irdelemeye karar verdik.

Filmi izlemeyenler için dikkat! Bundan sonraki bölüm ne kadar istemesek de spoiler içerebilir 🙂

İlk önce biraz filmden bahsedelim. Yukarıdaki görselde gördüğünüz 12 alışılmışın dışında uzay gemisi dünyamızın çeşitli noktalarına iniyor. Herhangi bir temas kurmayan uzay gemileri ile temasa geçmek isteyen insanoğlu gemilerin belli aralıklarla açtığı kapıdan içeri giriyor ve dünya dışı canlılar temas kurulmaya çalışılıyor. Ancak ortada bir sorun var. İki tür birbirini anlayamıyor.

Tam da bu anda dilbilimci Louise devreye giriyor. Ordunun dünya dışı iletişim kurmak için yardım istediği Louise ile birlikte çalışmaya başlayan teorik fizikçi Ian farklı bir yöntem kullanarak iletişim kurmaya çabalıyorlar.

Uzaylıların çıkardığı mürekkebimsi sıvı ile oluşturduğu rastgele gibi duran daire şekillerinin aslında birbirinden farklı olduğunu keşfeden Louise, adım adım uzaylıların dillerini çözmeye başlıyor. Dili anladıkça kendinde farklılıklar hisseden ve çeşitli görüntüler görmeye başlayan Louise ise duruma bir türlü anlam veremiyor.

Bu noktada Sapir-Whorf Hipotezi devreye giriyor. Sapir-Whorf Hipotezi’ne göre insanın düşüncesi yerel dillerden yoğun bir şekilde etkilenmektedir. İnsanın düşünce yapısı kendi dili ile ortaya çıkmıştır ve bu sebeple insan asla başka bir insanın dilini tam olarak anlayamaz.

Dilin tüm bu göreceliği ve düşünce yapısını bir adım ileri taşıyan Arrival filmi, dilin sadece düşünce yapısını değil zamanı da değiştirebildiğini savunuyor. Uzaylıların dilini öğrenen Louise böylelikle zaman algısını değiştirip, çeşitli görüntülerle farklı anları yaşayabiliyor.

Uzaylıların kullandığı sembollerin birçok kültürde yer alan zaman döngüsü ifade eden sembolleri anımsatması olayın inceliği bir adım daha ileri taşıyor. Ancak Sapir-Whorf Hipotezi ile filmin bize sunduğu anlayışı karşılaştırdığımız zaman arada çeşitli boşluklar olduğunu fark etsek de bu durum filmin güzelliğinden hiçbir şey götürmüyor.