Rezil Olmamak İçin Okunması Gereken 10 Kitap

Arkadaşlarının “yha sen onu nasıl okumazsın abi, mağarana geri dön lütfen:s” tarzı şeyler demelerinden bıkanlar, “ya ben Türk eser de okumak istiyorum ama ne okusam bilmiyorum…” diyenler, Mustafa amca’da çay içerken muhabbetten geri kalanlar.. Toplaşın! Size arkadaşlarınızın yanında sessiz kalmamanız için okunmazsa olmaz dediğimiz kitaplardan bir albüm yaptık.

Arkadaşların Yanında Rezil Olmamak İçin Okunması Gereken Kitaplar

1.Yaşamın Ucuna Yolculuk- Tezer Özlü

27082_2
Yaşamın Ucuna Yolculuk, Tezer Özlü’nün yayınlanan ikinci romanı olmasına rağmen, en çok tanınan ve bilinen kitabıdır. 1983’te Auf den Spuren eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde) adıyla yayımlanan bu kitap 1983 Marburg Yazın Ödülü‘nü kazanmıştır. 1984’te yazar tarafından Yaşamın Ucuna Yolculuk adıyla Türkçe çevrilip yayınlanmıştır.

“Sürekli gitmek istemek de, bir yerde, hiçbir yerde olmak istemek değil mi?”

2. Tutunamayanlar-Oğuz Atay

images

Kullanılan dil ve anlatım şekli itibariyle edebiyatta bir devrim olarak kabul edilmektedir. Kitap belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerden oluşur. Berna Moran, bu kitabı hem içerik hem de biçimsel özellikleri bakımından Türk edebiyattında yepyeni bir evre olarak değerlendirmekte, Jale Parla ise Don Kişot’tan Günümüze Roman adlı çalışmasında modern ve postmodern roman bağlamında Atay‘ın ve Tutunamayanlar‘ın yerini belirtmektedir.

“Bir silgi gibi tükendim ben, başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa… Ben kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım…”

3. Erken Kaybedenler- Emrah Serbes

erken kaybedenler

Behzat Ç ve Ankara polisiyeleriyle tanıdığımız Emrah Serbes, bu defa direksiyonu kırıp edebiyatımızda pek de işlenmemiş bir başka meseleye el atmıştır. Erkek çocukların enerjik, hüzünlü, alengirli dünyasına giriyoruz…Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu…

“Sonuçta sevilen her kadın güzel bir şarkıdır, bütün sözlerini hatırlayamazsın belki ama melodisi aklında kalır.”

4. Saatleri Ayarlama Enstitüsü – Ahmet Hamdi Tanpınar

1412a2 b
Saatleri Ayarlama Enstitüsü Türklerin Doğu ile Batı arasında bocalamasını irdeleyen bir başucu romanıdır. Anlatım, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kendine has simgeci anlatımıyla birleşip, zaman zaman gelişen olaylarla birlikte başkalaşmaktadır. İnsanların popülerliğe ve paraya verdiği önemin, insanların nasıl bir anda yüz değiştirebileceğinin altı çizilmektedir.

“Hayat benim için iki eli cebinde uydurulan bir masaldı…”

5. Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali

e6ecc44ca50a11e2a9d822000a9e29af_7

Eserlerinde insanların diğer yüzlerini, içlerinde yaşadığı sorunları ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında sanatsal bir tutkunun resmini çiziyor. Kitabın baş kahramanlarından biri olan Maria Puder ile tanışıp aşka olan inancınızı tekrar gözden geçireceksiniz. Başucu kitaplarımızın arasında mutlaka olmalı.

“Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim? Ruhum bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu?”

6. Aylak Adam – Yusuf Atılgan

aylak-adam
Yusuf Atılgan, psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işlediği bu romanından sonra bir de Türk edebiyatının unutulmaz bir tipi ve unutulmaz bir mekanı olarak tanımlayabileceğimiz Anayurt Oteli’ni yazmıştır. Aylak Adam C. adeta içimizden henüz bizim bile tanışmadığımız benliğimiz. Üstelik bir adı bile yok sadece “C.” diyor Yusuf Atılgan. Hem farklıyı hem doğru olanı arayan C. İle tanışmanızı dileriz.

“Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi…”

7. Ruhi Mücerret- Murat Menteş

cd61483d-e3f9-4cdb-8985-c5efcc018a87

Ziyadesiyle kahkaha ve bir nebze gözyaşı içeren bu serüvende
trenler gemilere çarpıyor. İstiklal Savaşı, 85 yıl sonra devam ediyor. Şakaklar matkapla deliniyor. Uçaklar düşüyor. Kaybedenler şampiyon oluyor. Ölüler diriliyor. Serseri kurşunlar uçuşuyor. Ve reklamlar, müşterileri ele geçiriyor!
Emrah Serbes’in de dediği gibi “100 yaşından küçükseniz, bu romanı mutlaka okuyun!”

“Mezar taşıma, yaldızlı harflerle ‘nutella’nın tadı hala damağımda’ yazdıracağım. ”

8. Ağır Roman- Metin Kaçan

indir
“Bana öyle geldi ki Ağır Roman şu yaşanan şizofrenik rüyanın şimdilik tek yazılı belgesi. İşitebilenler için siren sesleri… Ölüm, cinayet, yangın, karanlık, bitirimlik, uyuşturucu ve bilinemeyecek bir sevgi. Öyle bir sevgiyi dile getirmek herhalde kolay değildi. Yazar, apaçık bir ustalıkla başarmış.” diyen Selim İleri bize söz bırakmamış. Hem izlenmeli, hem okunmalı.

“Gece, denizden gelen uğultular, at kişnemeleri, kriz geçirip kendini jiletleyen morfinmanların çığlıklarıyla sabaha inledi.

9. Zübük- Aziz Nesin

zubuk-

“Hepimiz birer zübüğüz. Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızda böyle zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor, Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra, kendi zübüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz…”
Tekrar tekrar anlıyoruz ki, Aziz Nesin, ülkemizin erişilmesi gerçekten güç bir mizah ve yergi ustası.

“Öylesine yüzsüz, öylesine utanmaz, öylesine alçaktı ki, yolsuzlarını ortaya çıkaranları hain, kendisini ise vatansever ilan etti…”

10. İstanbul Hatırası – Ahmet Ümit

istanbul hatırası

Byzantion’dan İstanbul’a uzanan polisiye ve tarih kokan bir serüven. Polisiye severim ama içinde dram, aşk, mizah, tarih de olsun diyorsanız Ahmet Ümit kesinlikle okunması gereken yazarlardan biridir. Tarihi, polisiye bir anlatımla sevdiren bu kitap aynı zamanda genel kültür anlamında çok şey kazandırıyor. Okuyun, okutun!

“Şehre bakıyorduk denizden: Nevzat, Demir, bir de ben. Sisler içindeydi İstanbul… Sisler içinde deniz… Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet’in minareleriydi görülen, Ayasofya’nın kubbesi, Topkapı Sarayı’nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. Bembeyaz bir sisle örtmüştü doğa, ne varsa görüntüyü çirkinleştiren. Güneş doğmadan bir anlığına beliren bir hayal gibi… Büyülü bir bulut gibi… Bir masal imgesi gibi… Yeni kurulmuş bir kent gibi… Taze bir başlangıç gibi… Genç, umutlu, güzel…”