Elon Musk’ın neden dünyanın en harika adamı olduğunu Tim Urban‘ın yaptığı ve Mert Özel‘in çevirdiği bu röportajda anlayacaksınız. Nelerdiyorsun isimli Tumblr hesabında yer alan bu yazı alıştığınız türden bir röportaj ve anı yazsı değil. Kesinlikle ufkunuzu açacak!
Geçen ay şaşırtıcı bir telefon görüşmesi yaşadım.
#
#
#
#
#
#
#
#
#
Tanımayanlar için şimdiden söyleyeyim: Elon Musk, dünyanın en harika adamı.
Bu yazıda kendi başına nasıl milyarderliğe yükseldiğini ve Iron Man filmindeki Tony Stark’a nasıl ilham kaynağı olduğunu anlatacağım. Şimdilik kısa bir giriş yapması için sözü Richard Branson’a bırakıyorum:
Şüpheciler her neye ‘yapılamaz’ dediyse, Elon sahneye çıktı ve yaptı. Hatırlar mısınız bilmem, hani 1990’larda tanımadığımız insanları arayıp onlara kredi kartı numaralarımızı verirdik. Elon, PayPal denilen küçük bir şey hayal etti. Tesla Motors ve SolarCity şirketleri, temiz ve yenilenebilir enerjili bir geleceği gerçeğe dönüştürüyor. SpaceX ise uzayı, keşfe tekrar açıyor. Elon’ın aynı anda hem gezegenimizi iyileştirmek için, hem de gezegeni terk etmek için çalışıyor olması büyük bir çelişki.
Yani hayır, beklediğim bir telefon görüşmesi değildi.
Birkaç gün sonra kendimi telefonda Elon Musk’la konuşurken buldum. Altımda pijama vardı ve evin içinde volta atıyordum. Tesla, SpaceX, otomotiv, havacılık-uzay ve güneş enerjisi endüstrileri hakkında konuştuk. İnsanların kafasını karıştırdığını düşündüğü şeylerden bahsetti. Bu konular üzerine yazmak ilgimi çekerse, Kaliforniya’da yüz yüze daha uzun konuşabileceğimizi söyledi.
#
#
Benim için bu proje, tarihte verdiğim en kolay kararlardan biriydi. Hani sırf Elon Musk diye değil. Bilgisayarımdaki “Gelecek Yazı Konuları” listemde bir süredir bekleyen iki ayrı konu var, şöyle:
– “elektrikli vs hibrit vs benzinli arabalar, tesla’nın olayı ne, sürdürülebilir enerji”
– “spacex, musk, mars?? roket yapmayı öğrenmek nasıl??”
Bu konular hakkında yazmak istememin sebebi, Yapay Zeka hakkında yazma sebebimle aynı—gelecekte çok önemli olacaklarını biliyordum, fakat haklarında yeterince bilgiye sahip değildim. Musk ise bu iki alanda birden devrime önderlik ediyor.
Hani sanki bir süredir yıldırım fırlatma işlemi hakkında bir şey yazmak istiyormuşsunuz da günün birinde Zeus arayıp sormak istediğin bir şey var mı demiş gibi.
Böyle başladı işte. Kaliforniya’ya gidecek, Tesla ve SpaceX fabrikalarını görecek, iki fabrikadan da birkaç mühendisle tanışacak ve Musk ile kapsamlı bir konuşma gerçekleştirecektim. Heyecan verici.
Yaptığım ilk iş tamamiyle paniğe kapılmaktı. Bu insanların, bu birinci sınıf mühendislerin ve roket bilimcilerin karşısına hiçbir şey bilmeden oturamazdım. Hemen öğrenmem gereken çok şey vardı.
Elon Musk’la ilgili sorun şu ki, kendisi aşağıdaki sektörlerin hepsinde yer alıyor:
· Otomotiv
· Havacılık ve Uzay
· Güneş Enerjisi
· Enerji Depolama
· Uydu
· Yüksek Hızlı Kara Ulaştırmacılığı
· Ve, şey, Çoklu-Gezegensel Yayılma
Zeus’la röportaj bile daha az stresli olurdu.
Neyse, Batı Yakası ziyaretimden önceki iki haftayı okuyarak geçirdim ve anladım ki bunun bir yazı dizisi olması gerekecekti. Bahsedecek çok fazla şey var.
Sonraki yazılarda Musk’ın şirketlerinden ve bulundukları endüstrilerden etraflıca bahsedeceğiz. Bu yazıda ise bu adamın kim olduğundan ve neden bu kadar ünlü olduğundan bahsedeceğiz.
Elon Musk Nasıl Ortaya Çıktı
Not: Teknoloji yazarı Ashlee Vance tarafından yazılan çok iyi bir Musk biyografisi var. Kitabın erken bir kopyasını edindim ve kendisi bana bu yazıyı toparlamamda çok yardımcı oldu. Burada hayatından kısaca bahsedeceğim—hikayenin tamamını istiyorsanız kitabı alın.
Musk, 1971 yılında Güney Afrika’da doğdu. Çocukluğu pek iyi geçmedi. Aile yaşantısı zorluydu, okulda da uyum sağlayamıyordu. Fakat tabii ki, sıradışı insanların biyografisinde sıkça karşılaştığınız üzere, Musk da erken yaşlarda kendi başına bir şeyler öğrenmeye istekliydi. Erkek kardeşi Kimbal, Elon’ın günde genelde 10 saat kitap okuduğunu söyledi. Sık sık bilim kurgu okurmuş, sonra kurgu olmayan şeyler de okumaya başlamış. Dördüncü sınıfa geldiğinde kafasını Encyclopedia Britannica’dan kaldırmıyormuş.
Bu yazıları okurken Musk’la ilgili öğreneceğiniz şeylerden biri, insanları bilgisayarlar olarak düşündüğü. En temelde düşünürseniz gerçekten de öyleyiz. Vücut ve beyin, bir insanın donanımı. Yazılımı ise düşünmeyi öğrenme yolu, değer sistemi, alışkanlıkları ve kişiliği. Öğrenmeyi de basitçe “beyninize veri ve algoritmalar indirmek” olarak tanımlıyor Musk. Resmi sınıf eğitimiyle ilgili sevmediği şeylerin başında, öğretmen bir şeyleri açıklarken sınıfta oturmanın sahip olduğu “aşırı düşük indirme hızı” geliyor. Bugüne kadar bildiği şeylerin çoğunu okuyarak öğrenmiş.
Dokuz yaşında ilk bilgisayarını –Commodore VIC-20– aldığında ikinci bir saplantı edinmiş. Beş kilobaytlık bir hafızaya sahip bu bilgisayar, yanında bir “programlamaya giriş” rehberiyle beraber gelmiş. Bu rehber, kullanıcının altı ayda tamamlayacağı üzere hazırlanmış. Dokuz yaşındaki Elon ise bunu üç günde bitirmiş. 12 yaşında, yeteneklerini Blastar adında bir video oyunu yapmak için kullanmış. Söylediğine göre “saçma, ama yine de Flappy Bird’den daha iyi” bir oyunmuş. Fakat 1983 yılında bu oyun, bir bilgisayar dergisine 500 dolara (günümüz parasıyla 1.200 dolara) satılacak kadar iyiymiş. 12 yaşında bir çocuk için fena değil.
Musk Güney Afrika’yla arasında pek bir bağ hissetmemiş, Beyaz Afrikaner kültürüne ayak uyduramıyormuş. Potansiyel bir girişimci için kabus gibi bir ülkeymiş. Silikon Vadisi onun gözünde Vaadedilen Topraklar’mış. Bu yüzden 17 yaşında Güney Afrika’yı sonsuza dek terk etti. İlk olarak Kanada’ya gitti, çünkü annesi Kanada vatandaşı olduğu için oraya göç etmek daha kolaydı. Birkaç yıl sonra üniversite transferini kullanarak Pensilvanya Üniversitesi’ne, böylelikle de ABD’ye giriş yaptı.
Üniversitedeyken hayatıyla ne yapmak istediğine karar vermek için şu soruyu sordu kendine: “İnsanlığın geleceğini en çok ne etkileyecek?” Bulduğu cevap, beş şeyden oluşan bir listeydi: “İnternet; sürdürülebilir enerji; uzay keşfi –özellikle hayatın kalıcı olarak Dünya dışına yayılması–; yapay zeka; ve insanın genetik kodunun yeniden programlanabilmesi.”
Son ikisinin ne kadar olumlu etkileyeceği konusunda şüpheliydi, ilk üçü hakkında ise iyimserdi. Buna rağmen o zamanlar, ileride uzay keşfi ile uğraşacağını hiç düşünmemiş. Bu da geriye seçenek olarak interneti ve sürdürülebilir enerjiyi bırakmış.
Sürdürülebilir enerjiyi seçmiş. Üniversiteyi bitirdikten sonra, yüksek enerji yoğunluklu kapasitörler üzerinde çalışmak için Stanford’da bir doktora programına katılmış. Bu kapasitörlerin amacı, enerji depolayabilmenin -geleneksel pillere kıyasla- daha verimli bir yolunu bulmak. Musk, bunun sürdürülebilir enerjili bir gelecek için kilit rol oynayacağını ve elektrikli otomobil sektörünün gelişimini hızlandıracağını biliyordu.
Fakat doktora programının henüz ikinci gününde çok sağlam bir FOMO (fırsatı kaçırma korkusu) hissine kapılmış, çünkü 1995 yılında internet yol alıp giderken öyle durup izlemeye dayanamamış. İnternete atılıp bir şeyleri geliştirmek istemiş. Bu yüzden okulu bırakıp interneti denemeye karar vermiş.
İlk olarak 1995 internetinin canavarı olan Netscape’de bir iş bulmaya çalışmış. Planı ise davet edilmeden lobiye gidip, utanmış bir şekilde etrafta dolanıp, herkesle konuşmaktan çekinip orayı terk etmekmiş.
Musk, kariyerinin pek etkileyici olmayan bu başlangıcını atlatmak için kardeşi Kimbal (ki kendisi Elon’ın peşinden ABD’ye gelmiş) ile ortak olmuş ve kendi şirketlerini kurmuşlar: Zip2. Zip2, Yelp ve Google Maps’in ilkel bir birleşimi gibiymiş. O zamanlar ne Yelp ne de Google Maps vardı tabii. Hedefleri, Sarı Sayfalar’ın önemini artık yitirdiğini ve çevrimiçi bir dizinde yer almanın iyi bir fikir olduğunu şirketlere anlatmaktı. Kardeşlerin paraları yoktu, ofiste uyuyorlardı ve YMCA’da yıkanıyorlardı. Baş programcıları Elon ise bilgisayarın başında saatler boyunca çalışıyordu. 1995 yılında şirketleri, internetin önemli olduğuna inandırmak zordu. Çoğu şirket, internette reklam vermenin “duydukları en aptalca şey” olduğunu söylüyordu. Fakat eninde sonunda müşteri edinmeye başladılar ve şirket büyüdü. 90’lardaki internet furyasının kendini aştığı zamanlardı, yeni şirketler sağlı sollu kapılıyordu. 1999’da da Compaq, Zip2’yu 307 milyon dolara kaptı. 27 yaşındaki Musk, 22 milyon dolar aldı.
Musk’a baktığımızda görebileceğimiz şeylerden biri, bir girişimi bitirdikten sonra hiç beklemeden daha zor ve daha karışık yeni bir girişime atılması. Dot-com milyonerleri kurallarını takip ediyor olsaydı Musk’ın yapacağı şey, 90’lardaki patlamadan iyi bir kazanç sağladıktan sonra ya emekliye ayrılıp gün batımının ve melek yatırımcılığın keyfini çıkarmak, ya da hâlâ tutkuluysa başkasının parasıyla yeni bir şirket kurmak olurdu. Fakat Musk normal kuralları takip etmiyor. Bu yüzden net servetinin dörtte üçünü yeni fikrine yatırdı. Bu fikir ise vadesiz, mevduat ve komisyon hesapları açılabilen çevrimiçi bir banka oluşturmaktı: X.com. Bu şu an kulağa o kadar delice gelmiyor tabii. Fakat 1999 yılında yeni bir internet şirketinin büyük bankalarla rekabet etmeye çalışması hiç duyulmamış bir şeydi.
X.com’un bulunduğu binada Confinity adında, Peter Thiel ve Max Levchin tarafından kurulan bir internet finans şirketi daha vardı. X.com’un birçok özelliğinden biri kolay para transferiydi. Bir süre sonra Confinity de benzer bir hizmet geliştirdi. İki şirket de, para transferi hizmetleri için büyük bir talep olduğunu fark etti ve birbirleriyle büyük bir rekabet içine girdiler. Daha sonra ise birleşme kararı aldılar ve bugün PayPal olarak bildiğimiz oluşum ortaya çıktı.
Bu birleşme birçok egoyu ve zıt fikri bir araya getirdi. Musk’ın yanında artık Peter Thiel ve çok başarılı başka internet girişimcileri vardı. Şirket hızlıca büyüyordu, fakat ofiste işler pek aksaksız gitmiyordu. 2000 yılının sonlarına doğru anlaşmazlıklar iyice arttı. Musk bir yarı bağış toplama gezisi / yarı balayındayken (ilk karısı Justine’le), Musk karşıtı grup bir darbe gerçekleştirdi ve CEO pozisyonunu Thiel’e verdiler. Musk bunu oldukça iyi karşıladı. Bugün dahi, verilen karara katılmadığını fakat neden yapıldığını anladığını söylüyor. Ekipte kıdemli bir pozisyonda çalışmaya ve şirkete yatırım yapmaya devam etti. Şirketin 2002’de eBay tarafından 1,5 milyar dolar karşılığında satın alınmasında kilit bir rol oynadı. Şirketin en büyük hisse sahibi olan Musk, 180 milyon dolarla ayrıldı (vergilerden sonra).
Musk’ın karar verme sürecinde o güne kadar normal kuralların etkisi belki olmuştur, belki olmamıştır. Fakat o gün, 2002 yılında, 31 yaşında ve oldukça zengin bir birey olarak, kural kitabını ateşe attı.
Bugüne kadar geçtiğimiz 13 sene içinde yaptığı şeylere bakacağız bu yazı dizisinde. Ama şimdilik şöyle özetleyebiliriz:
2002’de, PayPal satışı henüz gerçeklememişken, Musk roket teknolojisi hakkında büyük bir istekle bir şeyler okumaya başladı. Aynı yıl içinde, 100 milyon dolarla, tüm zamanların en olanaksız ve tedbirsiz girişimlerinden birine atıldı: SpaceX adında bir roket şirketi. Şirketin misyonu, uzay seyahatinin maliyetinde bir devrim yaparak sonraki yüzyıl içinde Mars’ı en az bir milyon insanla kolonize etmek ve insanlığı çoklu-gezegensel bir tür haline getirmek.
Hmmmm.
Sonra, 2004’te, bu proje devam etmekteyen Musk, tüm zamanların ikinci en olanaksız ve tedbirsiz girişimlerinden birini başlattı: Tesla adında bir elektrikli araba şirketi. Bu şirketin misyonu ise, elektrikli arabaları dünya çapında yaygınlaştırarak otomotiv sektöründe bir devrim yapmak ve böylelikle insanlığı sürdürülebilir enerjili bir geleceğe yaklaştırmak. Musk bu girişime 70 milyon dolar yatırım yaptı, başarılı olan en son ABD’li araba şirketinin 1925’te Chrysler ve başarılı olan en son elektrikli araba şirketinin olmadığı gerçeğine rağmen.
Bunun da üstüne, birkaç yıl sonra, 2006’da 10 milyon dolar yatırım yaparak kuzenleriyle SolarCity adında başka bir şirket daha kurdu. Bu şirketin hedefi, milyonlarca insanın evlerine güneş paneli sistemleri kuracak büyük bir hizmet yaratıp fosil yakıtlardan üretilen elektrik tüketimini azaltarak enerji üretiminde bir devrim yapmak ve nihayetinde “sürdürülebilir enerjiye büyük geçişi hızlandırmak”.
PayPal satışından sonra bu dört seneyi izliyor olsaydınız, bunun hüzünlü bir hikâye olduğunu düşünürdünüz. Hayal dünyasında yaşayan bir internet milyoneri, imkansız projelerle kendini meşgul edip servetini savurmak için elinden geleni yapıyor.
2008 yılında, bu harfi harfine gerçekleşmekteydi. SpaceX nasıl roket yapıldığını çözmüştü, fakat roketler çalışmıyordu. Üç fırlatma denemesinde bulunmuşlardı ve üçü de yörüngeye ulaşamadan patlamıştı. Dışarıdan ciddi bir yatırım veya kargo sözleşmesi almak için, SpaceX’in başarılı bir şekilde roket fırlatabildiğini göstermesi gerekiyordu. Musk’ın dediğine göre, geriye yalnızca bir fırlatma için bütçeleri kalmıştı. Dördüncü fırlatma da başarısız olursa SpaceX sona erecekti.
O sırada, Körfez Bölgesi’nde Tesla da boka batmış durumdaydı. İlk arabaları Tesla Roadster’ı piyasaya hâlâ sürememişlerdi, bu da dışarıdan pek iyi durmuyordu tabii. Silikon Vadisi’nin dedikodu blogu Valleywag, Tesla Roadster’ı 2007’nin 1 numaralı teknoloji şirketi başarısızlığı seçti. Küresel ekonomi bir anda çöküp otomotiv sektörüne sağlam bir darbe vurmamış olsa, bu o kadar da sorun olmazdı. Fakat bu darbe yüzünden araba şirketlerine olan yatırımlar kesiliyordu, özellikle de yeni ve kendini kanıtlayamamış şirketlere. Tesla’nın da parası hızlıca tükenmekteydi.
Kariyerindeki bu çifte çöküş sırasında Musk’ın hayatında güçlü ve istikrarlı olan tek şey sekiz yıllık evliliğiydi. Güçlü ve istikrarlıdan kastınız darmaduman bir boşanmayla parçalara ayrılmaksa tabii.
Karanlık.
Burada bir şeyi belirtmekte yarar var: Musk aptal değil. Kötü şirketler kurmadı. İyi, hem de bayağı iyi şirketler kurdu. Ama güvenilir bir roket inşa etmek gerçekten çok zor, yeni bir araba şirketi kurmak da. Çünkü kimse aşırı hırslı ve sonu muhtemelen kötü görünen girişimlere yatırım yapmak istemiyordu, özellikle piyasa duraklamışken. Bu yüzden Musk kendi sermayesine bel bağlamış durumdaydı. PayPal sayesinde zengindi, fakat bu şirketleri tek başına uzun süre boyunca ayakta tutacak kadar da değil. Dışarıdan yatırım olmadan SpaceX’in de Tesla’nın da kalan ömrü kısaydı. Yani, SpaceX ve Tesla kötü değillerdi—yalnızca başarılı olmak için biraz daha zamana ihtiyaçları vardı. Fakat zamanları kalmamıştı.
İşte o an her şey tersine döndü.
Öncelikle, Eylül 2008’de SpaceX dördüncü—ve yörüngeye başarıyla bir kargo koyamazsa sonuncu—roketini fırlattı… ve roket başarılı oldu. Mükemmel bir şekilde hem de.
Bu, NASA’nın “eh neyse ya, Musk denilen bu herife bi şans verelim madem” demesi için yeterliydi. NASA böylelikle bir risk aldı ve SpaceX’e 12 fırlatmalık, 1.6 milyar dolar değerinde bir sözleşme teklif etti. Pekala. SpaceX kurtuldu.
Hemen ertesi gün, 2008 Noel Arifesi. Musk, Tesla’yı ayakta tutabilmek için ayırabileceği son parayı vermişken, Tesla’nın yatırımcıları Musk’ın yatırımına karşılık verdi. Pekala. Beş ay sonra işler iyiye gitmeye başlıyordu ki, kritik bir başka yatırım daha geldi: Daimler’den 50 milyon dolar. Tesla kurtuldu.
Musk’ın yolundaki engeller 2008’de sona ermedi tabii, ama sonraki yedi yıl boyunca Elon Musk ve şirketlerinin hikayesi büyük başarılarla doldu.
İlk üç fırlatmaları başarısız olduktan sonra SpaceX 20 roket daha fırlattı ve hepsi başarılı oldu. NASA şu an devamlı müşterilerden yalnızca biri, çünkü SpaceX’teki yenilikler sayesinde şirketler tarihte ilk kez uzaya bu kadar ucuza bir şeyler gönderebiliyor. Bu 20 fırlatma içinde ticari bir roket şirketi için bir sürü “ilkler” oldu. Bugüne kadar, yörüngeye bir uzay aracı gönderip Dünya’ya başarıyla geri getirebilen dört oluşum var: ABD, Rusya, Çin… ve SpaceX. SpaceX şu an, insanları uzaya gönderecek olan yeni uzay aracını test ediyor. Aynı zamanda, tek seferde Mars’a 100 kişi gönderebilecek olan daha büyük bir roket üzerinde çalışıyorlar. Google ve Fidelity tarafından yapılan yeni bir yatırımdan sonra, şirketin değeri 12 milyar dolara çıktı.
Tesla’nın ise Model S aracı büyük bir başarıya ulaştı. Consumer Reports (Tüketici Raporları) dergisinden 100 üzerinden 99 ile otomotiv sektöründe şimdiye kadarki en yüksek puanı aldı. Bununla da kalmayıp Ulusal Otoyol Güvenlik Kurumu’ndan 5.4/5 ile tarihteki en yüksek güvenlik skorunu aldı. Şu an, fiyatı çok daha uygun olan büyük kozları Model 3’ü çıkarmaya yaklaşıyorlar. Şirketin piyasa değeri 31 milyar dolar. Bunun üstüne bir de dünyanın en büyük pil şirketlerinden biri olma yolundalar. Nevada’da bulunan “Gigafactory” adındaki devasa fabrikaları üzerinde çalışıyorlar. Bu fabrika açıldığında, dünyadaki yıllık toplam lityum-iyon pil üretimi iki katından fazlasına çıkacak.
2012 yılında halka açılan SolarCity’nin piyasa değeri ise neredeyse 6 milyar dolar ve şirket şu an ABD’deki en büyük güneş paneli dağıtımcısı. Şu anda Buffalo’da ülkenin en büyük güneş paneli fabrikasını inşaa ediyorlar, ve muhtemelen Tesla’nın yeni ev pili Powerwall için Tesla’yla bir ortaklığa girecekler.
Musk’a bu da yetmediği için, boş zamanlarında uğraştığı yeni bir ulaşım biçimi var: Hyperloop.
Birkaç yıl içinde, yeni fabrikaların inşaatı tamamlandığında, Musk’ın bu üç şirketi toplam 30 binin üstünde kişi çalıştıracak. 2008’de iflasın eşiğine geldikten ve bir arkadaşına “karısıyla beraber ailesinin bodrumuna taşınma ihtimalleri olduğunu” söyledikten sonra, Musk’ın şu anki net değeri 12.6 milyar dolar.
Musk’ı bir bakıma yaşayan efsane yapan şeyler işte bunlar. Başarılı bir otomotiv şirketi kurup dünya çapındaki Supercharger istasyonları ağını oluşturduğu için Musk, Henry Ford ve John D. Rockefeller gibi öngörülü sanayicilere benzetiliyor. SpaceX’in roket teknolojisi üzerindeki çalışmaları ise Howard Hughes’a benzetilmesinin sebebi. Birçok kişi ise Musk’ı, farklı sektörlerde yakaladığı mühendislik başarılarından ötürü Thomas Edison ile karşılaştırıyor. Fakat belki de çoğu kez, devasa ve uzun süredir yerinde sayan sektörleri, müşterilerin istediklerini bile bilmediği şeylerle yerinden oynattığı için Steve Jobs’a benzetiliyor. Bazıları kendine ait bir kategoride hatırlanacağını düşünüyor. Teknoloji yazarı ve Musk’ın biyografisini yazan Ashlee Vance, Musk’ın oluşturduğu şeylerin “Hughes veya Jobs’ın ürettiği herhangi bir şeyden çok daha büyük olma potansiyeli” olduğunu öne sürüyor. “Musk, Amerika’nın havlu atmış gibi göründüğü otomobil ve havacılık-uzay endüstrilerini almış ve bunları yeni ve muhteşem bir şey gibi göstermişti.”
TED Talks’ı yürüten Chris Anderson, Musk için “Dünya’nın yaşayan en fevkalade girişimcisi” diyor. Bazıları onu “gerçek Iron Man” olarak biliyor, sebebi de şu: Iron Man filminin yönetmeni Jon Favreau, çekimler başlamadan önce Robert Downey Jr.’ı, karakteri için Musk’ı temel alsın diye SpaceX fabrikasında onunla vakit geçirmeye yollamış.
İşte altımda pijamalarımla evde volta atarken telefonda konuştuğum adam bu adam.
Telefonda, şirketlerinin reklamını yapmamı istemediğini açıkça belirtti. Benden istediği şey, bu şirketlerin içinde bulunduğu sektörlerde olan biteni ve elektrikli arabaların, sürdürülebilir enerji üretiminin ve havacılık-uzayın neden bu kadar önemli olduğunu açıklamamdı.
Onun hakkında yazan insanlardan oldukça sıkılmış duruyordu. İçinde bulunduğu o sektörlerde çok önemli şeyler gerçekleştiğini düşünüyor. Ne zaman biri onun hakkında yazsa, keşke fosil yakıt temini veya pil gelişmeleri veya insanlığı çoklu-gezegensel yapmak hakkında yazsalar diyormuş (biyografisinin girişinde yazar, Musk’ın kendisi hakkında bir biyografi yazılmasıyla ne kadar ilgilenmediğinin üstünde duruyor).
Yani, başlığı “Elon Musk: Dünyanın En Harika Adamı” olan bu yazıya sinirinin bozulacağından eminim.
Ama nedenlerim var. Bana göre, bu yazı serisinde keşfedilmeye değer iki konu var:
1) Musk’ın, yaptığı şeyleri neden yaptığını anlamak. İnsanlığa iyi bir gelecek için en iyi şansı veren en önemli konularla ilgilendiğine içten inanıyor. Bu konuları ve bu konularla neden bu kadar ilgilendiğini derinlemesine incelemek istiyorum.
2) Musk’ın, yaptığı şeyleri neden yapabildiğini anlamak. Her nesilde dünyayı önemli ölçüde değiştirebilen çok az insan vardır ve bu insanlar incelenmeye değer insanlardır. Bir şeyleri diğer herkesten farklı yaparlar ve onlardan öğrenilecek çok şey olduğunu düşünüyorum.
İşte bu yüzden, Kaliforniya’ya giderken aklımda iki hedef vardı: Musk ve ekiplerinin üzerinde hararetle çalıştıkları konuları olabildiğince iyi anlamak, ve Musk’ın dünyayı değiştirebilmesine olanak sağlayan şeyin iç yüzünü anlamak.
Fabrikaları Ziyaret
Tesla Fabrikası ve SpaceX Fabrikası’nın devasa (ve muhteşem) olmak dışında birçok ortak noktası var.
İki fabrika da aydınlık ve temiz, parlak ve beyaza boyanmış, tavanları da bayağı yüksek. İkisi de sıradan fabrikalardan ziyade laboratuvarları andırıyor. Ve iki fabrikada da beyaz yakalı mühendisler ve mavi yakalı teknisyenler alenen aynı çalışma ortamına yerleştirilmiş, böylelikle birlikte çalışıyor ve birbirlerine geri bildirimde bulunuyorlar. Musk, makineleri tasarlayan kişilerin üretim aşamasında da yakında bulunmalarının önemli olduğunu düşünüyor. Geleneksel bir fabrika ortamı, bilgisayar başındaki bir mühendis için uygun değil; tıpkı geleneksel bir ofis ortamının bir teknisyen için uygun olmadığı gibi. Ama temiz, fütüristik bir laboratuvar iki meslek için de uygun duruyor. İki fabrikada da neredeyse hiç kapalı ofis yok, herkes açıkta ve birbirini görüyor.
Tesla fabrikasına ilk geldiğimde beni şaşırtan ilk şey ne kadar büyük olduğuydu. İnternette arattığımda, dünyadaki en büyük taban alanına sahip ikinci yapı olduğunu gördüm.
Fabrikaya önceden GM ve Toyota ortak sahipti. 2010 yılında Tesla’ya sattılar. Güne fabrikanın turuyla başladık. Fabrika, araba yapan kırmızı şapşal robotlardan oluşuyor:
Havalı başka şeyler de var, örneğin fabrikanın yalnızca aküyü üreten büyük bir kısmı. Veya kesip presleyip Tesla haline getirdikleri 9 tonluk alüminyum rulolarını depoladıkları bir başka kısım.
Ve bu devasa pres. 50 milyon dolar değerinde ve metali 4.500 ton basınçla presliyor (bir şeyin üstüne 2.500 araba yığsanız bu basınca ulaşırsınız).
Tesla fabrikası araba üretimini yılda 30.000 arabadan 50.000 arabaya, yani neredeyse haftada 1.000 arabaya çıkarmaya çalışıyor. Arabaları inanılmaz hızlı üretiyorlar gibi gelmişti, o yüzden fabrikayı devraldıkları Toyota’nın günde 1.000 araba ürettiğini öğrenince şok oldum.
Tesla tasarım stüdyosunu ziyaret etme fırsatım da oldu (ama fotoğrafa izin vermediler). Odanın bir tarafında tasarımcılar, bilgisayar ekranlarında araba tasarımları çizerken odanın diğer tarafında ise arabaların kilden yapılma birebir modelleri duruyordu. Gelecek olan Model 3’ün gerçek boyutlu kil modelinin etrafını uzmanlar çevirmiş, küçücük aletler ve bıçaklar ile bir yerleri yontuyorlardı. Milimetreden bile küçük parçalar kesip ışığın kıvrımlardan nasıl yansıdığına bakıyorlardı. Ayrıca çizilmiş bir Tesla tasarımının ayakkabı boyutunda bir 3B modelini “yazdırabilen” bir 3B yazıcı vardı, böylelikle bir tasarımcı tasarımını eline alıp farklı açılardan bakabiliyordu. Fütüristik.
Ertesi gün daha da havalı görünen SpaceX fabrikasına gittim. Fakat fabrikada bulunan ileri roket teknolojisi, devlete göre “silah teknolojisi”ymiş. Görünen o ki rastgele blogger’ların silah teknolojisinin fotoğrafını çekmelerine izin vermiyorlamış.
Neyse. Turdan sonra iki şirketten de birkaç uzman mühendisle oturma fırsatım oldu. Alanlarında önde gelen uzmanlar olduklarını açıkladılar, ben de geçenlerde tüm insanların sığabileceği bir binanın ne kadar büyük olduğunu bulduğumu açıkladım. Konuşmamıza başladık sonra. İşleri hakkında sorular sordum, bir bütün olarak şirketi ve içinde bulunduğu endüstriler hakkında ne düşündüklerini sordum. Sonra ise Elon ile ilişkilerini ve onun için çalışmanın nasıl bir şey olduğunu sordum. İstisnasız hepsi çok nazik ve arkadaş canlısı insanlardı. Hepsi aşırı zekiydi, ama gösterişçi olmayan bir şekilde. Musk, katı bir “denyolar giremez” kuralı olduğunu söylemişti. Bu konuşmada bu kuralın yürürlükte olduğunu görebiliyordum.
Peki o zaman, Musk nasıl bir patron?
Önce internette söylenilenlere bir bakalım. Bu soru için bir Quora başlığı var. “Elon Musk’la çalışmak nasıl bir şey?”
İlk cevap uzun süredir SpaceX’te çalışmış (fakat artık çalışmayan) birinden. Üçüncü fırlatmanın başarısız olduğu günü, hem şirket için hem de roketin üzerinde yıllardır çalışan herkes için devasa bir tokat olarak anlatıyor.
Elon’ın görev komuta merkezinden çıkıp şirkete seslendiğini ve gaza getiren bir konuşma yaptığını söylüyor. Elon’ın “sonsuz bilgeliğinden” bahsediyor ve şunu söylüyor: “Sanırım çoğumuz, o konuşmadan sonra onu ellerimizde güneş kremiyle cehennemin kapılarına kadar takip ederdik. Bugüne kadar tanık olduğum en etkileyici liderlik gösterisiydi.”
Bunun tam altında anonim bir SpaceX mühendisinden başka bir cevap var. Musk için çalışmayı şöyle anlatıyor:
“Birinin Elon’la toplantıdan çıktığını fark edebiliyorsunuz. Yenilgiye uğramış görünüyorlar. Yapacağınız hiçbir şey asla yeterince iyi olmayacak, o yüzden övgü beklemek yerine kendi değerinizi bulmanız gerek. Yoksa (belli ki yetersiz olan) haftada 80 saat çalışmayı atlatamazsınız.”
Musk hakkında hem internette hem de Vance’in kitabında bir şeyler okuduktan sonra şunu fark ettim: Bu iki Quora yorumu, Musk için çalışmanın nasıl bir şey olduğuna dair görüşlerin iki tarafını da çok iyi temsil ediyor. Musk için çalışmak hem büyük miktarda hayranlık hem de büyük miktarda bıkkınlık getiriyor, bazen de bir tutam hoşnutsuzluk. Hatta işin daha da garip yanı, çoğu zaman hikayenin iki tarafını da aynı kişiden duyuyorsunuz. Mesela coşkulu Quora yorumunun devamında şu yazıyor: “Onunla çalışmak rahat bir tecrübe değil. Kendinden asla memnun değil, o yüzden etrafındaki kimseden de memnun değil… Sorun şu, o bir makine ve biz değiliz.” Ve yılmış anonim yorumcu ise eldeki görevin ne kadar büyük olduğunu düşününce Elon’ın bu tavrının “anlaşılabilir” olduğunu söylüyor ve “harika bir şirket ve burada çalışmayı seviyorum” diyor.
Musk’ın mühendisleri ve tasarımcılarıyla yaşadığım konuşma da benzer bir hikaye anlatıyor: “Elon her zaman ‘Neden daha hızlı ilerlemiyoruz?’ diye soruyor. Her zaman daha büyüğünü, daha iyisini, daha hızlısını istiyor.” Bana bunu diyen kişi, birkaç dakika sonra Musk’ın yakın zamanda kovulan bir çalışana ne kadar düşünceli ve adil olduğunu anlatıyordu.
Bana “uykusuz bir sürü gece” geçirdiğini söyleyen birisi, sonraki cümlesinde şirkette çalışmaktan ne kadar mutlu olduğunu ve asla ayrılmak istemediğini söyledi.
Üst düzey bir yönetici, Musk’la etkileşimde bulunmanın nasıl bir şey olduğunu anlattı: “Her konuşma yüksek bir risk içeriyor, çünkü Elon gerçekten inatçı ve senin beklediğinden veya hazır olduğundan daha derine inebiliyor. Bazen bazı konularda bilgini aşacak kadar derine de inebiliyor, o yüzden onunla etkileşimde bulunmak tıpkı bir cambaz telinde yürümek gibi. Özellikle de… [yutkunuyor] teknik bir anlaşmazlığa vardığınızda.” Daha önce büyük bir teknoloji şirketinde çalışmış olan bu yönetici, Musk için “şimdiye kadar çalıştığım ayakları en yere basan milyarder” dedi.
Anladığım şey şu, hikayenin iki tarafının da—aşırı övgüye karşın cehennem gibi görünen bu çalışma tecrübesine katlanma isteği—açıklamasının temelinde saygı yatıyor. Musk için çalışan insanlar, yönetim biçimi hakkında ne düşünürlerse düşünsünler zekası, iş etiği, cesareti ve atıldığı görevlerin öneminden dolayı ona inanılmaz saygı duyuyorlar. Bu görevler, diğer tüm potansiyel iş imkanlarını önemsiz kılıyor.
Konuştuğum insanların çoğu ayrıca Musk’ın bütünlüğüne duydukları saygıdan da bahsetti. Bu bütünlük, Musk’ın tutarlılığından geliyor. On yıldır tüm röportajlarda aynı şeyleri söylüyor, hatta bazen arada yıllar olmasına rağmen harfi harfine aynı ifadeleri kullanıyor. Ne demek istiyorsa onu söylüyor, nerede olursa olsun. Musk’a yakın bir çalışanı, bir basın toplantısı veya iş anlaşmasından sonra Musk’la baş başa kaldığında ona aklında ne olduğunu ve gerçekten ne düşündüğünü sorarmış. Musk’ın cevabı her zaman sıkıcı olurmuş: “Ne söylediysem onu düşünüyorum.”
Konuştuğum insanlardan bazıları Musk’ın doğruluk ve kesinlik takıntısından bahsetti. Doğru olduğunu düşünüyorsa kendi hakkında olumsuz eleştirileri kabul ediyor ve istiyormuş hatta. Fakat olur da basın, kendisiyle veya şirketleriyle ilgili yanlış bir şey söylerse kesin onlarla iletişime geçip düzeltiyor. “Araştırmalara göre” ve “Uzmanlara göre” gibi belirsiz, kamuoyu yaratmak için kullanılan ifadelerden nefret ediyor. Tesla için reklam yapmak istemiyor, çünkü reklamın manipülatif ve aldatıcı bir şey olduğunu düşünüyor.
Musk’ın çalışanlarından istediği acımasız isteklerin altında bile bir bütünlük var. Acımasız olabilir, fakat iki yüzlü değil. Haftada 80 saat çalıştırılan çalışanlar, düşündüğünüz kadar hoşnutsuz olmuyorlar çünkü CEO’ları haftada 100 saat çalışıyor.
Hazır CEO demişken, gelin kendisiyle hamburger yemeye gidelim.
Elon ile Öğle Yemeğim
Şöyle başladı:
Bunun gibi yedi dakikadan sonra nihayet ilk sorumu sorabildim. Son fırlatmalarının (oldukça zor bir roket indirme manevrası denediler. SpaceX yazısında açıklayacağım) nasıl geçtiğini düşündüğünü sordum. Cevabında şu kelimeler geçiyordu: hipersonik, seyreltilmiş, yoğunlaştırıcı, süpersonik, Mach 1, Mach 3, Mach 4, Mach 5, vakum, rejimler, iticiler, nitrojen, helyum, kütle, momentum, balistik ve geri itme. Bu yaşanırken ben çoğunlukla durumun gerçek dışılığı dolayısıyla bayılmış durumdaydım. Kendime geldiğimde, dedikleri hakkında herhangi bir soru sormaya çekiniyordum. Ben bayılmışken zaten açıklamıştır diye.
Neyse ki eninde sonunda normal, yetişkin bir insan muhabbeti yapma kabiliyetimi geri kazandım ve iki saat süren oldukça ilginç ve hoş bir tartışmaya başladık. Yalnızca bu öğle yemeğinde bahsettiğimiz şeyler şunlar: elektrikli arabalar, iklim değişikliği, Fermi Paradoksu, bilinç, yeniden kullanılabilir roketler, Mars’ı kolonize etmek, Mars’ta bir atmosfer yaratmak, Mars’ta oy vermek, genetik programlama, çocukları, nüfus düşüşü, fizik vs. mühendislik, Edison vs. Tesla, güneş enerjisi, karbon vergisi, bir şirketin tanımı, uzayzamanı bükmek ve bunun yapılabilecek bir şey olmaması, kan akışına nanobot yerleştirmek ve bunun yapılabilecek bir şey olmaması, Galileo, Shakespeare, Amerika’nın kurucuları, Henry Ford, Isaac Newton, uydular, ve buzul çağları.
Bu konuların çoğu hakkında dediği şeylerden ileriki yazılarda bahsedeceğim. Şimdilik değinmek istediğim şeyler:
— Oldukça uzun ve iri yarı birisi. Kamera karşısında pek öyle görünmüyor.
— Kendine bir hamburger söyledi ve 15 saniye içinde, iki üç ısırıkta bitirdi. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim ya.
— Yapay Zeka konusunda bayağı, bayağı endişeli. Yapay Zeka yazılarımda, Süperzeki Yapay Zeka’ya (SYZ) ulaşmaya çalışırken “şeytanı çağırdığımızı” düşündüğünü alıntılamıştım. Fakat konu üzerinde bu kadar düşündüğünü bilmiyordum. YZ güvenliğinin, en çok düşündüğü üç şeyden biri olduğunu söyledi. Diğer ikisi ise sürdürülebilir enerji ve çoklu-gezegensel bir tür olmak, yani Tesla ve SpaceX. Musk oldukça akıllı bir herif ve YZ hakkında çok şey biliyor. Bu yüzden bu konudaki endişesi beni cidden korkutuyor.
— Fermi Paradoksu da onu endişelendiriyor. O konudaki yazımda, Fermi düşünürlerini iki tarafa ayırmıştım—bir Büyük Filtre sebebiyle bizden başka akıllı yaşam formu olmadığını düşünenler, ve bir sürü akıllı yaşam formu olduğunu fakat bir sebepten ötürü izlerini göremediğimizi düşünenler. Musk hangi tarafın daha olası olduğundan emin değildi, fakat üzücü bir Büyük Filtre durumundan şüpheleniyor. Paradoksun “mantıklı olmadığını” ve zaman geçtikçe “daha da endişe verici hale geldiğini” düşünüyor. Büyük Filtre’den bir şekilde geçen nadir bir medeniyet olduğumuz ihtimali ise SpaceX’in misyonunu daha önemli kılıyor: “Eğer oldukça nadir bir vakaysak, çoklu-gezegensel statüye olabildiğince çabuk gelsek iyi olur. Çünkü medeniyet dediğimiz şeyin temelleri sağlam değilse, zaten düşük olan hayatta kalma ihtimalimizi arttırmak için elimizden geleni yapmalıyız.” Yine işte, bu konudaki korkusu pek iyi hissettirmiyor.
— Fikrine katılmadığım konulardan biri, bilincin doğası. Bilincin düz bir tayf olduğunu düşünüyorum. Bana göre, bilinç olarak tecrübe ettiğimiz şey aslında insan seviyesinde zeki olmak. Bir maymundan daha akıllı ve “daha bilinçli”yiz, bir maymun da bir tavuktan daha bilinçli, vesaire. Bu yüzden bizden çok daha akıllı bir uzaylı bize göre, biz bir maymuna (veya karıncaya) neysek o olurdu. Bu konuda biraz konuştuk. Musk’a göre insan seviyesinde bilince sahip olmak siyah-beyaz bir şey. Evrimsel süreçte yalnızca insanlarda açık konuma gelen bir şalter gibi. Bu “karıncalar : insanlar denktir insanlar : [daha akıllı dünya dışı bir canlı]” olayına katılmıyor. Ona göre insanlar zayıf bilgisayarlar. Bu yüzden insanlardan daha akıllı bir şey yalnızca daha güçlü bir bilgisayar olur, hani böyle varlığını bile kavrayamayacağımız çok üstün bir şey değil.
— Genetik programlama hakkında da konuştuk. Yaşlanmayı önleyici teknoloji için çabaların faydası olduğunu düşünmüyor, çünkü ona göre insanların bir son kullanma tarihi var ve hiçbir şey bunu engelleyemez. Şöyle açıkladı: “Bütün sistem çöküyor. 90 yaşında, süper hızlı koşabilen ama gözleri kötü gören birini görmüyoruz yani. Bütün sistemler kapanıyor. Bunu ciddi bir şekilde değiştirmek için genetiği tekrar programlaman veya vücuttaki her bir hücreyi yenisiyle değiştirmen gerek.” Şimdi şöyle, bunu başka biri—cidden herhangi biri— dese “evet doğru ya” der geçerim, çünkü doğru bir nokta. Fakat karşımdaki insan Elon Musk, ve Elon Musk insanlık için bir şeyleri iyileştiriyor. Bu yüzden…
Ben: Ya ama… en azından denenecek kadar önemli bir şey değil mi bu? İleride ilgilenmeyi düşünür müydün?
Elon: Olay şu ki, tüm genetik bilimciler insan DNA’sını yeniden programlamama konusunda hemfikir. Yani teknik bir mücadele değil de ahlaki bir mücadele vermen gerek.
Ben: Zaten birçok mücadele veriyorsun. Kendi ekibini kurabilirsin. İlgilenen genetik bilimcileri toplar, buraya getirirsin. Bir laboratuvar kurup her şeyi değiştirebilirsin.
Elon: Hah işte, buna Hitler Sorunu diyorum. Hitler sürekli Übermensch ve genetik arılık yaratma peşindeydi. Yani, Hitler Sorunu’nu nasıl çözebilirsin ki? Bilemiyorum.
Ben: Bence bir yolu var. Henry Ford’un karşılaştığı her engele bir çözüm bulduğunu söyledin. Senin yaptığın şey de bu, sürekli bir yolunu buluyorsun. Ve bence bu konu da en az diğerleri kadar önemli. Bence ahlaki sorunların ve diğer sorunların üstesinden gelmek için mücadele vermeye değer yani.
Elon: Ya evet… elimizdeki sorunların çoğunu çözebilmek için eninde sonunda DNA’mızı yeniden programlamamız gerekecek. Tek yolu bu.
Ben: Ve temelde DNA da yalnızca fiziksel bir madde.
Elon: [Başıyla onaylıyor, sonra şaşırmış bir şekilde bakarken duraklıyor] Yazılım aslında.
Yorumlarım:
1) Elon Musk’a, üstesinden gelinemez görünen bir başka işe atılması için küstahça baskı yapmak ve şu an bununla uğraşmadığı için hafif bir hayal kırıklığına uğramış gibi davranmak gerçekten bayağı komik, özellikle şu an insanlık için resmen gezegendeki herkesten daha fazla uğraşıyorken.
2) Komik olan bir başka şey ise genetik programlama konusundaki ahlaki sorunları “Bence bir yolu var” diyerek geçiştirmem ve tam anlamıyla varolan en küçük ve en karmaşık madde olan DNA’ya ”temelde yalnızca fiziksel bir madde” demem. Özellikle bahsettiğim şey hakkında hiçbir fikrim yokken. Neyse, bu sorunları o çözecek, ben değil.
3) Sanırım tohumu başarıyla ektim. Eğer Musk insan genetiğine 15 yıl içinde atılırsa ve bu sayede 250 yaşına kadar yaşarsak hepiniz bana bir içki borçlusunuz.
Musk’la yapılan röportajları izlerken birçok kişinin ona, Chris Anderson’ın 2013 TED konferansında sorduğu şu sorunun benzerini sorduğunu görüyorsunuz:
Nasıl başardın bunu? Bu projeler—PayPal, SolarCity, Tesla, SpaceX—hepsi birbirinden bayağı farklı. Hepsi oldukça tutkulu projeler. Nasıl oldu da tek bir kişi bu kadar yeniliği başardı? Nedir senin olayın? Gizli sosundan biz de biraz alabilir miyiz?
Musk’ı başarılı yapan bir sürü şey var, fakat ben de Musk’ı zamanımız milyarderlerinden farklı bir kategoriye koyan bir “gizli sos” olduğunu düşünüyorum. Bunun ne olduğuyla ilgili bir teorim var. Musk’ın düşünme şekliyle, sorunları çözme yöntemiyle ve dünyaya nasıl baktığıyla ilgili. Bu yazı serisi devam ederken bu konu hakkında düşünün, çünkü son yazıda etraflıca konuşacağız.
Şimdi izninizle, huzurlarınızdan bir Panik Canavarı tutan Elon Musk’la ayrılıyorum.
Yazan: Tim Urban
Çeviren: Mert Özel
Kaynak: nelerdiyorsun.tumblr.com
Orijinal Kaynak: Waitbutwhy